29 Eylül 2012 Cumartesi

Moskova'nın Şifresi Temel (Fragman)

Senaristin Günlüğü 36

Monitör monologları
Yönetmenimiz Adem Kılıç ve süpervizörümüz Turgut Yasalar çok eski dostturlar. Muhabbetleri epey eskiye dayanır. Genel olarak herkesin neşeli olduğu, yüzü gülen bir set olmamıza rağmen, bu iki hocanın monitör başındaki muhabbetlerinin tadı bir başka oluyordu. Biraz Jack Lemmon – Walter Matthau tadı aldığımız ikilinin, geçen seneden beri süren bir düello hikayeleri var ki, onu daha sonra anlatacağım. Şu kadarını söyleyeyim; bir Woody Allen filminden fırlamış kadar silaha – tabancaya uzak Turgut hoca, doğma büyüme Trabzonlu ve doğal olarak tabancaya yakın Adem hocayla düelloya tutuştu ve 12’nin gözünden vurarak yendi. (Bitmedi. Bu kapışmanın devamı var.)

Senaristin Günlüğü 35

“Haydi, Ayasofya, Ganita, Tesisler hemen kalkıyor!”
Mayıs ayı sonundan itibaren hem Moskova’da, hem de Trabzon’da aralıksız bir şekilde çalışan ekibimizde bazı arkadaşlar yorgunluktan kayışı sıyırdı. Işık şefimiz Çarli içimizde en talihsiz olanımızdı. Çünkü işi güneşle zaten. Direk güneşe maruz kaldığı için bir ara kulağından duman çıktığını gördüm. Tam o sırada bizim ekip araçları için hazırladığımız levhalardan birini boynuna takıp, ekibi taşımaya kalktı. Ama hemen biraz buz tedavisi uygulayınca kendine geldi ve sırtındaki Erhan’ı, Fatih’i, Ozi’yi yere indirdi.

Senaristin Günlüğü 34

Adem hoca nasıl ‘hayran hayran’ bakılacağını gösteriyor!
Bizim Temel karısı Zuhal’e o kadar aşık ki, her yerde hayran hayran onu seyrediyor; kahvaltıda, televizyon seyrederken, yolda, çarşıda pazarda… Temel ve Zuhal’in bir yatak odası sahnesi var ve yine hayranlıkla Zuhal’i seyretmesi gerekiyor. Alper’in o gün muzipliği üzerindeydi galiba, bir türlü hayran hayran bakamıyordu. Adem hoca hemen yatağın ucuna ilişti ve Alper’e, “La uşağım, haböyle bakacasın daa!” diyerek şıp diye gösterdi.

26 Eylül 2012 Çarşamba

Senaristin Günlüğü 33

Temel, Zuhal’in kalbini kazandı, bakalım Turgay, Filiz’in kalbini kazanabilecek mi?
Yirmi yıllık kokulu silgiyi saklayan, aşkı yüzünden kurşunun önüne atlayan Temel sonunda Zuhal’in kalbini kazandı. Şimdi sıra gönlünü Filiz’e kaptıran Turgay’da. Bakalım Turgay kankası Temel kadar şairane davranıp Filiz’i bu aşka ikna edebilecek mi? Benim bildiğim Karadeniz uşağı kafaya koyduğunu yapar.

25 Eylül 2012 Salı

Senaristin Günlüğü 32

ArapŞeyhi Turgut Bin El Yasalar setimizi ziyaret etti
Petrodolar milyarderi Arap Şeyhi Turgut Bin El Yasalar, Sümela’nın Şifresi Temel’i seyretmiş ve çok beğenmiş. “Moskova’nın Şifresi Temel’in çekimlerinde ekibi ziyaret edeceğim.” deyince biz de kendisini konuk ettik. Şeyh Turgut Bin El Yasalar’ı rahat ettirmek için elimizden geleni yaptık. Kuymak dedi kuymak, Sümela Manastırı dedi manastır, Nihat ustadan köfte dedi, anında getirdik. Başım biraz ağrıyor deyince dört kişi birden masaj yaptık. Şeyh bu ilginin ardından “Serinin dördüncü filmini Arabistan’da çekerseniz sponsor olurum.” dedi.

22 Eylül 2012 Cumartesi

Senaristin Günlüğü 31

Turgay’ın rüyası; Şampiyonlar Ligi…
Turgay’ı tanıyorsunuz; Sümela Manastırı’nın çatısına çıkıp, “Tirabizonsipor şampiyon olsun, yoksa kendumi aşaği atarım!” diyecek kadar fanatik bir kardeşimiz. Şimdi niye gülüyor diye soracak olursanız; “La bizum yönetim şaka gibi… Avrupa Kupasi’ndan elendukten sonra Yanko ve Emerson’i tiransifer ediyiler. Buların yaptığı, yol kenarindaki, ‘Köfteci iki kilometre geride’ tabelasina benziyi… Geçti Of’un pazari, Sür eşeği Maçka’ya…” derken görüyorsunuz.

21 Eylül 2012 Cuma

Senaristin Günlüğü 30

Müzik Kemal Sahir Gürel’den, canlı performans Marsis’ten…
Moskova’nın Şifresi Temel filminin kadrosu Sümela’nın Şifresi ile hemen hemen aynı. Ama bu sene filmin kadrosuna birkaç tane nokta transfer yaptık. Onlarca dizi ve sinema filminin müziğinde imzası bulunan, Kalan Müzik’in müzik direktörü olan Kemal Sahir Gürel ve Marsis grubu da filmimizde yer alıyor. Fotoğrafta tek bir tane saç teli bile dökülmeyen Adem hocayı, Alper’i, Kemal’i, beni ve Korhan’ı görüyorsunuz. 

16 Eylül 2012 Pazar

Senaristin Günlüğü 29

Roller değişti…
Normal bir ailede sabahleyin işe giden erkeği kadın yolcu eder değil mi? Peki bizim Temel ve Zuhal’den oluşan sevimli ailemizde nasıl oluyor bu işler? Temel, işe giden Zuhal’i yolcu ediyor. Bu durum Temel’in tembelliğinden kaynaklanmıyor tabii. Amatör biliminsanı olan Temel’in, yeni üç namlulu Alanzinyo’lar icat edebilmesi için kendine zaman ayırması gerekiyor. Çalışmak biz fanilerin işi.

Senaristin Günlüğü 28

Tavuğun dayısından izin aldık!..
Sümela’nın Şifresi Temel filmimizde bir çocuk oyuncumuzun dayısı, gerekli izinlerin alınmasına rağmen, ‘aileden izin alınmadığını’ öne sürerek yapımcımıza dava açmıştı. Sütten ağzımız yanınca Moskova’nın Şifresi Temel filminde her şeyi üfleyerek yemeye başladık ve bir sahnemizde rol alan tavuktan da izin aldık. Yalnız tavuk deyip geçmeyin, sabahtan akşama kadar süren çekimlerde gıkını çıkarmadan oynadı. Düşünün, bu süre zarfında bizim İsrafil sıkılıp, Varlıbaş AVM’ye gitti ve çekimleri yarım saat aksattı.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Senaristin Günlüğü 27

Çıkarın ayfonları yazılı yapıcam…
Trabzon’da ilk çekim günümüz. Filiz’in Zuhal’e, Moskova’dan gelen acı haberi verdiği sahneyi çekeceğiz. Set kurulana kadar Duygu ayfonundan habire oyun oynuyor ve bir türlü kara haber moduna giremiyordu. Adem hoca sınıfa aniden girip, habersiz yazılı yapan öğretmenler gibi Duyguya yaklaştı ve “Yine mi oyun oynuyorsun?” diye sordu. Duygu, ayfonunun ekranını kağıdını gösteren öğrenci gibi göstererek, “Valla dersime çalışıyorum hocam.” dedi.

14 Eylül 2012 Cuma

7 Eylül 2012 Cuma

Senaristin Günlüğü 26

Donya dereyaği ve Vakfıgebir ekmeği
Sümela’nın Şifresi Temel filmimize, “Karadeniz’in, Trabzon’un mutfağını ve folklorünü az tanıttığımız” yönünde bir eleştiri gelmişti. Moskova’nın Şifresi Temel filminde bunu dikkate aldık ve Temel’le Zuhal’in ilk kahvaltı sahnesine yığdık Tonya tereyağını, Vakfıkebir ekmeğini, kuymağı, köy peynirini, Rize çayını… Sofra adeta, Karadeniz mutfağı tanıtım fragmanı gibi oldu. Ama iyi oldu. Afiyet olsun!..

3 Eylül 2012 Pazartesi

Senaristin Günlüğü 25

Ortam dinleme uzmanı Fatih…
Günün yirmidört saati en hassas sesleri dinleyen ses teknisyenimiz Fatih’in kulakları adeta bir antene dönüştü. İnsanların kendi aralarında fısıltıyla konuştuğu sesleri bile duyuyordu. Akçaabat’ın tepesinde çalışırken, Nihat Usta’dan gelecek yemeklerin muhabbetini duyan Fatih, bize hemen “Yemekte köfte - piyaz var.” diye bilgi veriyordu. Fakat işi bitip otele dönenlerin bile seslerini duymaya başlayınca tatsızlıklar başladı. Tam bir CIA uzmanına dönüşen Fatih, onlarca kilometre öteden Necip Memili’nin kendisi için söylediklerini duyuyor ve hemen arayıp, “Ayıp ayıp, yüzüme karşı söylesene. Niye arkamdan konuşuyorsun?” diye hesap soruyordu. Bir süre sonra işaret dilini geliştirdik de Fatih’in dinleme alanından çıktık.

1 Eylül 2012 Cumartesi

Senaristin Günlüğü 24

İsrafil’in maceraları; devamlılığı olan salatalık…
Orta Hisar’da, Turgay’ın evindeyiz. Turgay, Sinan ve Cemil tam bir garibanizmin hakim olduğu kahvaltı masasındadır. Hani zengin masaları için ‘bir kuş sütü eksikti’ denir ya, bizimkilerin masasında ‘her şey eksik’. Bir zeytin, bir domates bir de salatalık var. Zaten fakir olan sofranın salatalığını da İsrafil yiyince çekimler aksadı. Adem hoca İsrafil’e, “Lan oğlum çekimler devam ederken niye yedin salatalığı?” diye çıkıştı. İsrafil, “Abi çok tazeydi, mis gibi kokuyordu, dayanamadım.” dedi. Yukarıda, salatalığın hala kurtarılabilecek bir yerde olup olmadığını tartışırlarken görüyorsunuz. Bu arada Çetin’in, “Sindirmemiştir, ters çevirip silkelersek salatalığı düşürürüz.” önerisi kabul görmedi ve yeni bir salatalıkla sorun çözüldü.

Laz Marks Emice diy ki;

Bizum Tirabizonsipor'un elendukten sonra Janko ve Emerson'i tiransfer etmasi bağa, "Köfteci iki kilometre geride" tabelasini hatirlatti.