18 Mart 2017 Cumartesi

Barselona aşktır - 7

Gene bir gün Miro müzesindeyiz... Sanat ve felsefe akımları, bunlarla kesişen sanatçılar, bu sanatçıların yoğunlaştığı şehirler ve ülkeler vs vs. Merkezinde Miro'nun olduğu ve bütün bu kavram ve sanatçıların birbirleriyle olan ilintilerini araştırıp bir ailenin soy ağacı gibi sıraladıkları panoyu görünce yeğenime, "Aha işi gücü olmayan gavur zihniyeti." dedim.
Miro'yu ilk defa 16 yaşımda, 'Çiçeği Burnunda Karikatürcü' olarak karikatür gösterdiğim bir amatör gününde, Oğuz Aral ustamızdan duymuştum. "Okuyun, film seyredin, müzik dinleyin, araştırın, merak edin." diye öğüt verirken bunu örneklendirmek için "Avanak Avni'nin gömleğindeki yıldızımsı deseni Miro'nun bir tablosundan esinlenerek çizdiğini" söylemişti. Sonra okuldaki çağdaş sanat dersinde daha bir yakından tanıdım. 1982 Dünya Kupası'nın desenini Miro'nun çizdiğini öğrendim. Sevdiğim ressamların içindeydi. İstanbul'daki sergiyi de gezmiştim ama ustayı kendi memleketinde ve müzesinde ziyaret etmek başka bir duygu tabii. Tam da bu siyah beyaz desenlerin önünde (içinde bulunduğum psikolojinin de etkisiyle) birden bir Gırgır gecesinde sabahlarken çizilen orijinal karikatürlerle karşılaşmış gibi oldum. Bazılarını İlban Ertem'in, bazılarını Ergün Gündüz'ün, bazılarını Şevket Yalaz'ın, bazılarını Gürcan Gürsel ve Gürcan Özkan'ın çizdiği orijinal kapaklar gibi göründü gözüme. Hatta bazılarının altında "esprisi benim mi?" diye kendi imzamı aradım. Ne kadar daldım, ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Muhammet'in, "Dayı bayağı bir duygulandın galiba..." deyişiyle uyandım.
Miro'nun bu heykelini İstanbul'da da görmüştüm, bir tanışıklığım vardı zaten. Barselona'daki Joan Miro Müzesi'nden çıkarken kapıda karşılaşınca ayaküstü biraz lafladık. "Yaşlanmışsın" dedi. "Dıştan öyle görünüyor ama içten iyice bebekleştim" dedim. Yolcu ederken, her zaman beklerim, dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder