25 Haziran 2010 Cuma

Sonunda, nihayet, galiba geliyor!

Galibası kalmadı, önümüzdeki hafta baskıya giriyor... İki hafta sonra bütün balıkçılarda bulabilirsiniz...

Haydar Işık / Başaltı notları - 75

- boyun tutulması da, ay tutulması gibi olsa. isli aynayla bakıp seyretsek

- el fifa

- ben bilmem beynim bilir

- maradona türkiye'de yaşasa gülen cemaatine rakip olurdu. çünkü tanrının sol eli ondadır

- eh iste, alamanya arada bir, tek türk saldırıyo

- bu dünya kupası fanidir messi'ye kalmaz

- cari açık dikilmez! fakirlik bölünmez

- arda turan'ın magazini, sol ayağından daha kaliteli

- yan bakma kavgası ile, hangi ünlü kiminle nerede görüldü haberleri ülke gündeminden çıkarılsın!

Mevlut Uludağ'dan hayat dersleri - 6

* “Tırnaklarımı kazıya kazıya bu günlere geldim” bir palavradır. Eğer öyle olsaydı, işçiler dünyanın en zengin insanları olurdu.

* 36 aya varan vadeler ile bir ürün almak için 36 aya varacak bir süre işten atılmamak gerekir.

* Amerika Birleşik Devletleri işgal ettiği ülkeye önce Mc Donalts bayrağını diker.

* Yeni alınan belediye otobüsleri önce Etiler, Levent ve Kadıköy’de çalışırlar.

* Bankalar, müşteriler tarafından edilen küfürleri duymamak için robot kullanırlar.

* Rezidansları ceza evlerinden ayıran tek şey görüş gününün olmamasıdır.

* Zaman makinesi olsa ve herkes geçmişe dönebilse, ilk yapılacak iş arsa almak olacaktır.

23 Haziran 2010 Çarşamba

Haydar Işık / Başaltı notları - 74

- benim hiç silah arkadaşım olmadı

- her insanın içinde bir cacık vardır

- türküler ölmez, türk halk müziği bölünmez

- yüksek şura yüksek şura kuyruğun nerede

- Q yedi parayı

- hakkını helal edenler, domuz eti yemişlerse ne olacak

- gökyüzü, yeryüzüne baka baka kararır

- korkularıma bakım yapacak eleman aranıyor

- kendi eksenime gecekondu yapacağım

- karıdan, kocaya yorgan nakli

- halkın çömelen başbakanı

- ben sana başbakan olamazsın demedim, ayakta duramazsın dedim

- hadi beyler güven ortamına akalım

21 Haziran 2010 Pazartesi

Benim Kürk Mantolu Madonnam kim? Ya da ben kimin Raif'iyim?

Sabahattin Ali bana hiç yabancı değildi. Bizden önce bu mesleği, hem de daha zor koşullarda yapan en önemli ustalarımızdandı.
Öykülerinin bazılarını, Markopaşa yazılarını okumuştum ama ne bileyim Kürk Mantolu Madonna'yı okumadan Sabahattin Ali'yi gerçek manada tanıyamayacağımı.
N. Çernişevski'nin Nasıl Yapmalı kitabını okuyunca böyle kamyon çarpmış gibi olmuştum bir de.
Kürk Mantolu Madonna'nın son sayfasını çevirdiğimde aklımda kalan, aslında çok iyi bildiğim birşeydi; 'emek harcamadan hiçbirşey olmuyor.'
Emek harcamak için de inanmak lazım.
İşte Maria Puder'in ifade ettiği haliyle inanmak; "Bende inanmak noksanmış... Beni bu kadar sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum... Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetimi almışlar... Ama şimdi inanıyorum... Sen beni inandırdın..."
Maria Puder'i uzun ve yorucu bir süreçten sonra inandıran Raif, günümüzün moda deyimiyle ruh ikizliğini şöyle açıklıyor; "Bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, - ruhumuzla yaşamaya - başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu. Bütün çekingenliklerim yok olmuştu. Bu kadının karşısında her şeyimi ortaya dökmek, bütün iyi ve fena, kuvvetli ve zayıf taraflarımla, en küçük bir noktayı bile saklamadan, çırılçıplak ruhumu onun önüne sermek için sabırsızlanıyordum. Ona söyleyecek ne çok şeyim vardı."
Naçizane önerim; Kürk Mantolu Madonna'nızı ya da Raif'inizi arayın.
Acısı bile güzel...

Eksen kayması değil seksen kayması

Türkiye'nin sorunu eksen kayması değil, seksen kaymasıdır. Bildiğiniz 12 Eylül 1980 yani.
Bakmayın bir sürü ibişin "Türkiye yüzünü batıdan doğuya döndü, eyvahlar olsun Avrupa'dan kopuyoruz" geyiğine.
Berbat bir Birleşik Devletler senaryosunun sahneleridir bunlar.
Kimi zaman sezon finali yapar, Süleyman gider, Turgut gelir... Gelecek dönem Tansu'dan sonra Tayyip'i başrolde görürüz.
Bir şeyin bir şeye kaydığı yok, kötü bir ABD senaryosu hayata geçmektedir o kadar.
Sonuç itibariyle Türkiye kaygılanacak kaymayı 80'de yaşadı.
'Bizim çocuklar kazandı' ve asıl bizim çocuklar kaybetti.

20 Haziran 2010 Pazar

Atılgan Korkmaz / Buyur burdan bak - 43

Topuğuna kurban olayım, Armando!
30 Ekim 1960'da doğan, Villa Fiorita'lı Maradona; mahalle maçlarında sırt numarımız 10 olsun diye en yakın arkadaşımızla, kapı komşumuzla kavga etmemizin nedeni...
Henüz çocuk yaşlarda, Türkiye coğrafyasını bile bilmezken, okyanus ötesinden Arjantin'e sempati duymamızın sebebi...
Hani bugün esamesi bile okunmayan, bir çok gence sorsan hangi ülkede olduğunu bile bilemeyeceği belki, ama benim o zamanlar Avrupa'nın en büyük takımlarından biri sandığım Napoli efsanesinin, efsanevi kaptanı Diego Armando Maradona.
Birçoğuna göre kokain bağımlısı, bu yüzden spor sevdalısı bir çok çocuk hayranına kötü örnek olan bir hayal kırıklığı...
Kimine göre dopingci, spora, futbola ihanet eden bir hain...
Bazılarına göre 1986 Dünya Kupası'nda "tanrının eli" diye nitelediği İngiltere ağlarına eliyle bıraktığı gölü ile koca bir sahtekar.
Fakat bunların hiç bir önemi yok benim için, Diego Armando Maradona bir usta, koskoca bir yetenek, kakalak sistemlere meydan okuyan bir devrimci.
Dünya kupasını kaldırmaları halinde Rio sokaklarında çırılçıplak dolaşmayı vaat eden eğlenceli bir maceraperest.
Doğrularından asla taviz vermeyen, günümüz futbolunda paraya, güce boyun eğen sözde başarı ikonalarına ve kokonalarına inat, ilkeli adam gibi adam Armando Diego Maradona!
Gerçekte bu dünya kupasından hiç mi hiç keyif almıyorum.
Bir futbol sevdalısı olarak çok düşündüm bunun nedenini...
Arjantin'in Güney Kore'yi 4-1 yendiği maçta buldum cevabını; taca çıkan topa öyle bir topuk attı ki Maradona, hemen yüzümün kasları gevşedi, samimi bir gülücük geldi kendiliğinden.
Eminim birçok insan o sempatiyi hissetti benim gibi.
Topuğuna kurban olayım senin Armando.
Anladım ki, bize hisseden, arzulayan, senin gibi heyecanlı, oyunu yaşayan adamlarla donatılmış iki onbir keyif verir; verilen görevi harfiyen ifa etmeye çalışan milyon dolarlık asker kılıklı esirler değil.

Kapitalizum ehliyeti bakkaldan almiştur

Kapitalizum paradan para kazanmayi icat edince başi göğe erdi.
Emeğun sirtindan para kazanmanun ağirluğina karşu, paradan para kazanmanun hafifluği bütun bu kapitalist çakallari fena yaniltti.
Sanki ha boyle 1 kilo hamsi tava yemiş gibi bünyeye bir rehavet çökti…
Dediler ki bu devran hep boyle devam edecek. E karşu çikan kimsa da yok, biz da boyle fir döneceğuk.
Neoconlar, sarkık liberaller, ılımli – ılımsuz emperyalistler, din baronlari, kendi halklarinun kaninda emperyalistlerle halay çekmağa devam ettiler.
Deniz bitti… Alayi birden duvara tosladi.
8’de 8 kapitalizum kusurlidur. Çünki kapitalizum ehliyeti bakkaldan (rüşvetlan) almiştur.
Hasar beyuk; faça çizildi, makyaj akti.
Şimdilerde akillari başlarina gelmağa başladi ama, dünya halklarinun da akli başina gelmağa başladi.
Artuk çok geç, Latin Amarika’dan başliyan ateş bunlari yakacaktur.
Ya barbarluk ya da sosyalizum!.. İdris uşağum, test sinavi gibi bir şey değildur bu. Boşina 3. bir şık arama.
(Laz Marks Emice, Birgün Pazar ekinde yazmaya devam edeyi)

Can Yücel / Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim

Ben hayatta en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin

O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici - hep, hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a
Bi helallaşmak ister elbet , diğ'mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.

Atılgan Korkmaz / Buyur burdan bak - 42

Babalar ve Çocukları - Babalar Gününüz Kutlu Olsun!
Hele bir düşünün, ilk baba olduğunuz anı, o tarifsiz duyguyu!
Hemen birilerine benzetme telaşı, ama en çok kime?
Gözleri, burnu, kafası, yanakları, çenesi acaba neresi bana benziyor.
İlla görüntüde benzemesi mi gerekiyor sanki, genlerin bir kısmı senden işte o kadar.
Sonra isim koyma telaşı başlıyor, ya babanızdan ya ananızdan, her kimden çekiniyor korkuyorsanız onun ismi aklınıza geliyor.
Ama hemen ardından içten içe başka isimler size yanaşıyor.
Ya eksikliğini hissettiğiniz duyguları, özellikleri taşıyan birilerinin adı geliyor.
Ya da duygunun, ulaşmak istediğiniz mertebenin, hayallerinizin ismi geliyor aklınıza!
En değer verdiğiniz şeyi, en değer verdiklerinizle mükafatlandırma arzusu.
Benim oğlum böyle olacak, benim kızım şöyle olacak değil mi?
İşte hata başladı bile farkında mısınız?
Sürekli en sevdiğiniz şahsı bir kalıba sokma çabası içerisindesiniz.
Hemen akabinde yakınmalar başlıyor; aşı olmaya götürülecek, vakit yok. Gece piş piş yapılacak, uyku yok. Ağlayıp zırlayacak, hoplayıp zıplayacak, kollarda bacaklarda derman yok. Altı değiştirilecek, burnunuzun direği kırık. Bez alınacak, süt alınacak, para yok. Tuvalet, banyo öğretilecek, yürümeye başlayacak peşi sıra koşulacak, tahammül yok!
Yok oğlu yokların babası olmak işte böyle zor gelecek, hem de daha çok başında.
Ya daha sonrası; parkta komşunun çocuğu ile kavga etti,
henüz anlamını bilmediği terbiyesiz kelimeler ağzına dolandı,
öğretmenine saygısızlık yaptı,
okuldan kaçtı, yanlış arkadaş edindi,
gizli gizli arabanın anahtarını aşırdı, arabayı kaçırdı,
yeni aldığınız elbiseyi perişan etti, ayakkabının ucunu patlattı,
eteğin boyunu belinden katlayıp kısalttı, abuk sabuk makyajlar, odasını dağıtıp toplamamalar, oyuncakları kırıp parçalamalar,
akşam eve geç kalmalar...
Dersane, üniversite, ıvır zıvır aman be ya ne zormuş baba olmak değil mi?
Kimin çocuğu bu, bana hiç çekmemiş bu huyları, tövbe tövbe!
Bitti mi, yoooo daha devam ediyor. Bir adam gibi iş bulamadı, bu gelini, damadı nerden buldu?Neden aramadı, sormadı? Bu işi başına nerden sardı?
Çocuğuna adam gibi bakamadı.
Yapamadı, alamadı, satamadı, borç yaptı, başına çorap ördü, kırdı, döktü, yaktı, zırvaladı...
Bir adam olamadı.
Kim adam olamadı, kim baba oldu ya da olamadı?
Bu çocuk hiç mi iyi bir şey yapmadı?
Bütün huyları mı kötü?
Başına gelenler sadece onun seçimi mi?
Yeterince yanında olup destek verdiniz mi?
İlk kucağınıza aldığınız zamanki heyecan, tarifi mümkün olmayan duyguya ne oldu?
Size hayatınızda tattırdığı mutluluklar, keyifler, gurur vesileleri ne çabuk unutuldu?
Bugünün hatrına şapkayı hele bir önünüze koyun, kendinizi bir kenara bırakın ve çocuklarınızla her hangi bir dostunuzla dertleşir gibi kendinizle yüzleşin.
Onlar sizin aynanız, mutluluklarınız, hüzünleriniz, hayalleriniz, beklentileriniz hepsi onlarda saklı size dair.
Ne kadar sorununuz varsa emin olun hepsi onlarda hem de gizli saklı değil gözlerinde, yüzünde. Aynaya bakmaktan çekinip, korkularınıza, tereddütlerinize en sevdiğiniz çocuklarınızı kurban etmeyin.
Şimdi bu duygular ışığında babalar gününüz kutlu olsun!

Haydar Işık / Başaltı notları - 73

- faşizme geçit yok, artık vize uygulayacağız

- tek celsede boşalamıyorum

- iyi hal kağıdı olanlar kazansın

- bugün kent kültürü için ne yaptın?

- bana felsefe yapma! ortaokul ahlakından konuş

- bayrak dediğin şarap gibi olmalı; kırmızı, beyaz ve pembe

- sabah saatlerinde alçıya alındım. gamzemde kırıklar, alın yazımda ödemler, yer yüzümde ikibin yıllık tarih... kalorifer dairesiyle, su motorunun ortasında, aydınlık boşluğunda dünyaya geldiğim günden beri böyleyim. ellerimde anlamını yitirmiş yaz kirazları... bir sevgiliyi öpmek ne korkunç... kendi yalnızliğımda şarkılar söyleyen kötü zamanların çocukları gibi... ya da tarih duvarına tırmanan tek bacaklı kertenkele öyküsü... belki telafuzu zor bir akşam üstü, incil top oynarken ve içimden beş numaralı tramvay geçerken, aşağidan gelip de, kollarını boynuma sardıramadığım... nenni de kınalım, nenni de belalım

- benim alkolsüzüm yok mu

- hayatımın bir mezesi olmalı

- ortadan ikiye ayrılan çocuklar

17 Haziran 2010 Perşembe

Atılgan Korkmaz / Buyur burdan bak - 41

Gökkuşağı ülkesi, Güney Afrika
Mandela mühebbet hapis cezasını çektiği yıllarında kaldığı hapishane müdürleri ile çok iyi ilişkiler kurardı. Ta ki Binbaşı Van Sittert atanana kadar.
Van Sittert çok soğuk bir insandı, konuşmayı sevmezdi, mahkumlarla da görevlilerle de pek vakit geçirmezdi. Zeki bir adam olan Mandela derhal araştırmaya koyuldu, mutlaka sevdiği bir şey olmalıydı.
Sonunda da öğrendi, Van Sittert bir ragbi sporu hastasıydı.
3 hafta gibi bir süre içerisinde ragbi hakkında bulabildiği tüm kitapları okuyarak bilgi edindi, hücresine aldırdığı televizyondan ragbi maçlarını seyretti, ragbi ile alakalı gazete haberlerini takip etti.
Daha sonra hücresinin dışındaki koridordan geçen Sittert'i hapiste öğrendiği Afrikaans diliyle nazikçe hücresine davet etti. Yine aynı dilde başladı ragbiden konuşmaya, takımlardan oyunculardan bahsederken, Binbaşı Sittert ilgiyle dinlediği Mandela'nın her söylediğini kafasını sallayarak onaylamaya başlamıştı.
Bu arada akşam yemeği olarak öğleden artan soğumuş yiyecekler gelmişti. Mandela'nın soğuk tabağını gören Binbaşı, oradakilere seslenerek derhal Mandela'ya sıcak yemek getirilmesini emretti.
Bu durumdan etkilenen Mandela, kurmayı arzu ettiği Güney Afrika ülkesi ulusunu nasıl bir arada tutabileceğini anlamıştı. İnsanları birbirine bağlayacak şey spor, daha da ötesinde ulusal sportif başarılardı.
Hapisten çıktıktan sonra 1993 Ocak ayında Güney Afrika'nın ayrı bir devlet olarak ilk seçimlerini yapımışlardı. Siyahlar hala tam manasıyla halkın bir parçası sayılmıyordu. Mandela ulusal takımla tanışmak için Johannesburg'daki Helderfontein Malikanesine gitti. Gazetecilerinde davet edildiği ziyaret sırasında Mandela, önünde duran zenci, beyaz, renkli, hintli sporculara bakarak "Futbol bizi birleştiren aktivitelerden biri." diyordu. Ulus olma bilincinin spordan geçtiğine iyice inanmıştı. O günlerden bir kaç yıl öncesine kadar içinde bulundukları malikaneye zencilerin hizmetçi olarak girmesi bile pek mümkün değildi.
1995'te Mandela'nın hayal ettiği fırsat ayağına gelecek, Ragbi Dünya Kupası finalleri Güney Afrika'da düzenlenecekti. Güney Afrika'yı temsil eden takım Springboks tamamen beyazlardan kurulu bir takımdı. Mandela tüm karizması ile Springboks'un asık ve haydut suratlı takım kaptanı Francois Pineaar'ı ikna ederek, takımın tüm etnisiteyi temsil eden bir Güney Afrika takımı olarak turnuvada yer almasını sağlamıştı.
Springboks finali uzatmalarda kazanarak şampiyon oldu, Mandela sırtında Pienaar yazılı forma ile kupayı vermek için sahaya indi.
Kısa konuşmasında, "Francois ülkemize yaşattığınız bu büyük mutluluk için ulusum adına sana teşekkür ederim." deyince, Pienaar mikrofonu kapıp,"Başkanım, asıl ben size bu ülke için yaptıklarınızdan dolayı teşekkür ederim." demişti. Mandela'nın hayalleri gerçek oluyordu.
Ertesi yıl 1995'te Güney Afrika futbolda Afrika Uluslar Kupası'na hem ev sahipliği yaptı hem de kupayı kaldırdı. Final maçı öncesi 80 yaşındaki Mandela'nın takımın beyaz antrenörü Neil Tovey'in adı yazılı forma ile sahaya inip dans etti ve bütün stadyum ona eşlik etti.
Final maçında iki golü atan renkli forvet Mark Williams maç sonunda siyahı, beyazı, hintlisi, renklisi binlerce insanı sarmaş dolaş görünce göz yaşlarına hakim olamadığından söz ediyordu. Öyle ya da böyle tüm bileşenleri ile Güney Afrika, Mandela'nın öncülüğünde spor sayesinde halk olabilmeyi o anlık bile olsa başarabilmişti.
Peki bugün Dünya Kupası'nın düzenlendiği Güney Afrika ne durumda?
Ulusal çalgısı Vuvuzela'yı acımasızca eleştirdiğimiz Güney Afrika, AİDS, açlık, yoksulluk, suç çemberinin boyunduruğunda. Ancak spor özellikle de futbol sayesinde aynı bir gökkuşağı misali Mandela'nın hayaline göz kırpabiliyorlar. En azından yurtdaşlıklarını kısa bir süre de olsa yaşayabiliyorlar.

Haydar Işık / Başaltı notları - 72

- kokunun ecele faydası olabilir

- bugün benim doğum sancım

- hayatında boşluk bırak, tanrıya gönder! ek sürelerin olsun

- yurttan sesler vuvuzela korosunu dinlediniz

- emlakçıdan kiralık hücre evi

- her türden mücadeleye alan yaratılır

- az ısırılmış ikinci el dürüm

- ver elano öpiyim

- gol sevincine karşı 'gol yeme üzüntüsü' diye bişey oluşsun. golü yiyen takımın oyuncuları da, toplanıp saç baş yolsun, üzüntülerini değişik biçimlerde taraftarlarına belli etsinler

- kamuya açık alanlarda bel altı düşünmeyin

15 Haziran 2010 Salı

Mevlut Uludağ'dan hayat dersleri - 5

* “Aynı yoldan kaç kez yürüdüm ve hala hiçbir şey değişmedi” diyorsan, ara sokaklara gir derim.

* Her gün makyaj yaptın dönüp geriye bir bak, sen ne kazandın onları satan ne kazandı? Çirkinliğin sadece senin sorununken, neden seni tanımayan firmaların sorunu olsun?

* Zenginin sizi sevme ihtimali köpeğinin sizi sevme ihtimaline bağlıdır.

* Geceleri senin için bir annen uykusuz kalır bir de alacaklıların.

* Bankalar oksijen kaynağı ile soyulmadı, hatırlı krediler vererek soyuldu.

* Kredi kartının geçmediği tek yer öbür dünyadır.

* İnsan kendi başına yıllarca doğada yaşasa hayatını pek ala sürdürebiliyor. Peki bu kadar gelecek korkusu neden pompalanır? Hele sonu ölüm ise bu geleceğin.

* Darbeler memnun olmayan sermaye tarafından düşünülür, askerler tarafından yapılır.

Atılgan Korkmaz / Buyur burdan bak - 40

Eksen kaysa da kaymasa da Türkiye sola mecbur
Son günlerin en popüler polemiklerinden biri şüphesiz eksen kayması.
Türkiye yüzünü doğuya mı dönüyor, Batı'dan kopuş mu yaşıyoruz?
Öyle bir eksen var mı ki?
Dünyanın coğrafyası da sulandırılmış durumda...
Sovyetler Birliği çöktü, eksen kuş olup uçtu.
Artık fakir köle, az şekerli geliştiğini zanneden feodal, gelişmekte olup her an bir suni krizle alaşağı edilmesi muhtemel, durumu fena sayılmaz kısmen dışa bağımlı, ve ekonomik olarak dizginleri eline almış Baron ve Baroncuklar ekseni var.
Bu eksenin de doğu batı, kuzey güney diye bir yönü yok.
Türkiye, kimine göre gelişmekte olup bir suni krizle alaşağı edilebilir, kimine göre fena sayılmaz, ama bana sorarsanız, dümeni kopmuş bir gemi. Rüzgar nerden eserse, oraya sürükleniyor işte. Aslında dünyayı yönetenler bundan adam akıllı bir strateji geliştiremiyor ülkemize dair, kime güvenip iktidara getirseler rotadan sapıyor, ne cunta, ne liberal sol, ne düpedüz liberalizm, ne dinci sağ, ne milliyetçi sağ hiçbiri tutmadı.
Onun içindir ki bizim yegane kurtuluşumuz, adam akıllı soldur ama buda baronların işine gelmez. Bilen bilsin, gerçeği de varsın onların işine gelmesin. ÖDP'nin sloganını yeri gelmişken affetsinler çalayım, işin eğrisi doğrusu bu çünkü; Türkiye Sol'a Mecbur!

14 Haziran 2010 Pazartesi

Babalar ve oğulları

‘İyi futbol hakemi az düdük çalıp, maça en az müdahale edendir’ derler.
Babam hayatıma çok az müdahale etti, aldığım bütün kararlara saygı duydu ve hayat denen bana ait maçı hep oynattı.
Babam sayesinde hayatın içinde kendimi hep Messi gibi hissettim.

Haydar Işık / Başaltı notları - 71

- kırılmış kalp parçalanmışından iyidir

- adımın şifresini unuttum

- bu şehirde 18 yaşından küçükler büyüyemez

- sahibinden satılık, sahip olabilme duyguları

- asansör pek kişiliklidir

- ayrımcı düşünce dizlerim kanıyor

- matematikte satılık daireler

- olsa dükalık senin

- aklın yolu bardır

- teksas'dan, gazze'ye kovboy yardımı

- harvırd vardı da, boykot mu ettik

Atılgan Korkmaz / Buyur burdan bak - 39

Aman AKP duymasın
Singapur'da 4 yaşından itibaren çocuklar "Money Clinic (Para Kliniği)" adındaki çocuk eğitim merkezinde para ile haşır neşir olma eğitimi alıyorlar. Saatlik ücreti 22 Amerikan Doları olan klinikte çocuklar, 4-7 yaş arası parayı ve birimleri tanıyorlar, 8-10 yaş arası girişimci olma bilinci, 11-13 yaş arasında alacak-borç ilişkisi, bütçelendirme, borsada oynama eğitimleri veriliyor ve son olarak da 14-17 yaş arasında eğer kabul edilirlerse ve önceki eğitimleri başarılı bir şekilde bitirdiklerine kanaat getirilirse gerçek bir yatırım yaptırılıyor.
Şimdi AKP bunu duyduysa eğer yandık, para konusunda ne kadar cin fikirli olduklarını pek yakinen biliyoruz.
Hani parti ileri gelenlerinin ve yandaşlarının çocukları işi alaydan kaptılar da, bir de torunları mektepten yetişirse vay halimize.
Gerçi alaylılar ortada mekteplilere pek bir şey bırakmadılar gibi ama belli olmaz, kıyı da köşede de bişey bırakmaz bunlar benden söylemesi, siz iyisi mi varsa kalan paranızı iyi muhafaza etmeye bakın.

Dost dost diye nicesine sarıldım

"Eğer dostun sandığın insan en sıkıntılı anında seni güldürebiliyor ve neşelendirebiliyorsa gerçek dostundur, eğer derdine söyledikleri ile daha da keder ekleyip, senin acına acı katıyorsa onun dostluğunda problem vardır. Biraz şüphe et."
Kaynak : Atılgan Korkmaz

13 Haziran 2010 Pazar

Finans kapital ezilince hau pankalar ne olacak?

Gudigut İhsan elinde benum Laz Kapital kitabum, ayni sayfaya yarum saattur bakayi.
Evireyi, çevireyi, yandan bakayi, sonra tersten bakayi...
Ula bu ne edeyi derken mesele anlaşildi...
Finans – kapitale takilmiş.
Laz Marks Emice habuni anlamadum, nedur bu finans kapital?
Evladum, kitabuma tiren muamelesi çekma, sor da anlatayim daa, dedum.
Finans kapital; Fenerlan Cimbom’un bir araya gelerek daha güçli bir ortakluk kurmalari gibi bir şeydur.
Fener’i duyinca bu dikkat kesildi.
Sanayi sermayesiylan banka sermayesinun iç içe geçmesi sonuci olişan finans - kapital ezilmeden habu insan evladinun rahat bir nefes almasi mümkun değildur.
Finans kapital, portakal sikacağiylan ezilmez tabi ki. Güçli, kuvvetli, örgutli bir halkla buni ezeceğuk.
Sora da sermayesi devletun olan bir ulusal banka araciluğu ile kredi ve pankaciluk sistemini devlet elinde merkezileştureceğuk. Bütun özel pankalarun ve pankerlerun faaliyetlerine son verileceğuk.
İhsan uşağum, sen şimdi hau bankalarun faaliyetine son verilince Bank Asya 2. Lig ve Ziraat Türkiye Kupasi ne olacak, diyeceksun. Dert ettuğun şeye bak, birine İhsan 2. Lig Yükselme Gurubi deruk, diğerine Fadime Türkiye Kupasi…
Yalnuz bu Fadime Türkiye Kupasi’nun adini ne koyarsak koyalum Fener buni bir türli alamayi.

Bugün görüş günüdür

- Sana temiz kabuk getirdim Süleyman...

Haydar Işık / Başaltı notları - 70

- olmayacak ihtimaller serisi: demet akalın'ın bir daha hayatının sonuna kadar başka bir erkekle görülmeyeceği ve hac ziyareti yapıp kapanacağı

- görünen halüsinasyon kılavuz ister

- sana mezeler aldım çicek pasajından

- benimle cirit atar mısın

- seni incirliğimin üssünde taşırım

- facebook'tan at beni, twitter'da tut beni

- türk bayrağı al kanlardan, israil bayrağı da, iç bağırsaklardan yapılmıştır

10 Haziran 2010 Perşembe

Portakalı soydum, başucuma koydum

Sadece insanlar mı kendi sonunu hazırlar?

Haydar Işık / Başaltı notları - 69

- fettullah'ın sundugu türkiye siyaseti, az sonra devam edecek

- türkçemiz bir bütündür, hecelere bile bölünmez

- hain tuzakları geç, mayına basma! milisin kahvesinden sola sap, ilk çatışmadan tekrar sola, taş atan çocukların parkına gelince, durma devam et! ikinci cepheden sonra, silahlı kuvvetlerden iki defa sağ yap! bombalanan parti merkezinden aşşağı sal kendini çayıra, mevlam kayıra

- 'azami hırs' yazıyo oğlum, sinirlenme

- olmayacak ihtimaller serisi: tayyip'in, "sayın kemal kılıçdaroğlu" diye hitap etmesi

- baba beni oklahoma'ya gönder

- christoph daum'dan kurtul, kendini boşluğa bırak

- oyunu kendi sahasında kabul etmeyen stoper alınacaktır

- orta yuvarlakta pas verecek arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim

- boş kaleye gol atamayan forvetlere ağrısız tedavi

- orta hakemin verdiği son karara dokunulmaz

- fifa 'namus golü'nü gündemine alsın

Cemal Süreya / Kanto

Ben nerde bir çift göz gördümse
tuttum onu güzelce sana tamamladım
Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
Bir bunun için yaptım
- Garson bira getir
Garsonun adı Barba

Ben nereye gittimse bütün zulümlardı
bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm
Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
namussuz bir çağ bu biliyorsun
- Garson rakı getir
Garsonun adı Hakkı

Sen belki de bir resimsin ne haber
Kırmızı bir Beykoz'un yanında duruyorsun
Yapan bir de ağaç yapmış yanına
dallarına konsun diye kelimelerin
- Garson şarap getir
Garsonun hali harap

9 Haziran 2010 Çarşamba

Haydar Işık / Başaltı notları - 68

- lanetlerinizi ölçülü kullanın

- cepten arama bizzat yanıma gel hattı

- uzun olur yardım gemilerinin direnci

- harcanıyorum... üstüm kalsın

- zor ihtimaller: iranlı devrim muhafızlarıyla çicek pasajında, rakı - balık keyfi

- sele kapıldım geliyorum

- chp bugün yarın 'yes please tişörtleri'ni piyasaya sürer. sonra da gelsin, yes please köfteleri, yes please turizim acenteleri

- bu sabah yağma var istanbul'da

- allı turnam gazze'ye varırsan, şeker söyle, kaymak söyle, insani yardım söyle

- buyur buradan orman yak

Kuzeyli Yazılar / Bordo Mavi Sevdaluk

"İstanbul takımlarını tutmak; ekranın en parlak yıldızına, memleketinin takımını tutmak; mahallenin en güzel kızına aşık olmak gibidir."
Harun Çelik, Yavuz Saltık, Sedat Tunalı, Hakan Dilek ve Fatma Çelik'in emekleriyle ortaya çıkan Kuzeyli Yazılar / Bordo Mavi Sevdaluk kitabını okumak için Trabzonlu, Trabzonsporlu olmanıza gerek yok. İnsani olan bütün duyguları bir arada yaşamak istiyorsanız mutlaka okuyun. Kahkahalarla gülecek, bir kaç yazı sonra gözlerinizin dolduğunu hissedecek, hemen arkasından şaşkınlık içinde kalacaksınız.
Kitabı bir solukta okuduğumda iyi bir Ertem Eğilmez filmi izlemiş gibi hissettim kendimi. Bizden, sahici, komik, pervasız, masalsı, fakir ama gururlu, dikbaşlı ve muzip yazılardı bana bunu hissettiren.
Kitap yer yer bir Trabzonspor güzellemesi olmaktan çıkıyor, Karadeniz insanının genetik kodlarına dair ipuçları da veriyor. Bu yönüyle de çok başarılı bir araştırma.
Hani seyyar satıcılar der ya; "Beğenmezsen para yok!"
Bu topraklarda yaşıyorsanız beğenmemenize imkan yok.

8 Haziran 2010 Salı

Senin için dağları deler yol açarım yar

Senin için bütün doğayı sarıya boyarım yar

Haydar Işık / Başaltı notları - 67

- incil top oynuyor

- o şimdi vicdani retçi

- çocukları kur'ana yolluyoruz pensilvanya'ya

- iyi dinlenmeliyiz ki, mit'in gücünü dünyaya gösterelim

- meksika körfezinde yanacak var

- lorel kemal, hardi recep

Atılgan Korkmaz / Buyur burdan bak - 38

Kutsal ittifak
Başbakan Konya'dan Musevilik dersi vermeye kalkıyor İsrail'e; Tevrat'tan emirleri hatırlatıyor. Öldürmeyeceksin diyor, İngilizce, İbranice, Türkçe. Sonra Keşan'dan bir ses Kılıçdaroğlu sahneyi kapıyor, bir tevrat dersi de O'ndan. Kime, Başbakan'a...
Ne diyor Kılıçdaroğlu, "Çalmayacaksın." Tevrat'ın diğer emriymiş.
Başbakan bu kez, "Ben Tel Aviv'e sesleniyorum, cevap Keşan'dan geliyor. Bu nasıl iş?" Tel Aviv'in avukatlığını yapmakla suçluyor, Başbakan Kılıçdaroğlu'nu.
Altta kalır mı bizim Gandi, hemen cevap geliyor tabi, Bülent Arınç'ı işaret ediyor, "Eğer Başbakan avukat arıyorsa sağına baksın".
Oleyy! Bülent Bey'in arayıp da bulamadığı ortam, durur mu? Hemen mikrofonu kapıyor, "Sayın Kılıçdaroğlu iyi baksın sağındaki Sayın Çelik, ben solunda oturuyorum." diyor.
Laiklik bu ülkede tehlikede diyenlere, dostlar merak etmeyin irtica mirtica hakgetire, korktuğunuz adamlar bıraktı Kur'anı, sarıldı Tevrat'a.
Arap emperyalizmi ile Batı emperyalizmi bir oldu yıllarca aman şu Kur'anın içinde akıllı uslu bişey kapar bu Türkler diyerek okutmadılar.
Okuttuklarına da Arapça cüzleri kakalayıp, milleti yalandan cennetlik ettiler. Bakın hiç olmazsa Tevrat'ın Türkçe iki güzel emrini öğrendik, Öldürmeyeceksin! Çalmayacaksın!
Biraz daha tartışsalar daha neler çıkacak kim bilir?

Mevlut Uludağ'dan hayat dersleri - 4

* Güzel bir kadın asla yakışıklı bir karpuzcuya veya garsona aşık olmaz. (Sınıfın bil aşka gel)

* Bir ülkede, esnaf sabahtan akşama kadar dükkanının önünde tavla oynuyorsa o ülkede kriz vardır.

* Müşteri memnuniyet anketleri sadece ve sadece sermaye için düşünülmüş anketlerdir.

* Ayın elamanı olacağım diye uğraşma, birinin adamı olacağım diye uğraş.

* Vücutta ki kalsiyum eksikliği, karakter eksikliğinden daha iyidir.

* İstanbul’u almak için kendini feda eden Fatih’in askerleri, rezidans için arsa arayan müteahhitler için mi ölmüş oldu?

* Mortage denilen şey, bankanın her an evinize el koyma hayalidir, sizin ev alma hayaliniz değil.

* Türkiye’nin bir çok bölgesinde hiç para kazanamayan ancak sürekli reklam izleyen insanlar var.

6 Haziran 2010 Pazar

Atılgan Korkmaz / Buyur burdan bak - 37

Dünya liderine bak hizaya gel
Neresinde kahramanlık ve başarı olduğunu hala algılayamadığım ve hatta içerisinde ciddi bir hezimet barındırdığını düşündüğüm, idaremizin tamamen bizim kontrolümüz dışına çıktığına iyiden iyiye inandığım olaylar silsilesinin ardından Bursa'nın yerel medyasında koca sayfa ilanlar dikkat çekiyor. "Dünya lideri!" Recep Tayyip Erdoğan, Bursa'da.
Emperyalizmin önünde el pençe divan durmakla, yalandan bir kaç stratejik söz söylemek (eylemlilik ile ilgili kayda değer ne var diye bir düşünün!) ona buna külhanbeyivari bağırıp çağırmakla mı oluyor dünya liderliği?
Yav arkadaş senin ülkenin liderliği bile tartışılır hale gelmiş, başbakanlık yaptığın dönemde birlik beraberliğimize her türlü nifak tohumu ekilmiş, birbirine art niyetle bakan yoksullluk ve yolsuzluk kıskacına düşmüş bir milletin şişirilmiş liderisin.
Ey bu balona bir üfürük atan beyler bayanlar, bu balonun patlamasına çok uzun zaman kalmadı. Siz ne haliniz varsa görün, görün de acırım da acırım bu sözde liderin peşine taktığınız milyonlarca vatandaşıma. Hani nerde Berlusconi, nerde Sarkozy, nerde Obama, nerde Putin, Medvedev, nerde Merkel, nerde o çok sevdiğiniz Arap Liderleri aldınız mı ağzınızın payını, gören göz görüyor herşeyi, Dünya lideriymiş tövbe tövbe!

Haydar Işık / Başaltı notları - 66

- güzelliğin on para etmez, şu bendeki derinlik olmasa

- denizin dibinde hatçam, insani yardım gemileri

- istisnalar iyi geceleri bozmaz


- 'ince memed magazin turunda' pek yakında

- ettom tutam messini, şekerspora keitam men sienna

- yer elması: mafya

Atılgan Korkmaz / Buyur burdan bak - 36

Markalar Dünya Şampiyonası!
Dünya Kupası yaklaşıyor, peki dikkatler Güney Afrika'da mı? Bence hayır.
Son yıllarda gittikçe değersizleşen bu tip şampiyonların bu hale gelmesindeki asıl nedenleri irdelemek gerektiğini düşünüyorum.
Futbola olan sevgi mi azaldı dersiniz asla, hatta ben futbola olan ilginin daha da arttığını düşünenlerdenim. Ama heyecanın rotasını kaydıran bir dünya düzeni ile karşı karşıyayız. Endüstriyel futbol anlayışı odaklanmayı engelliyor.
Hani bizim takımlarımız vardı hatırlar mısınız? Kimimizin Maradona'lı, Veron'lu, Batistuta'lı, Caniggia'lı, Ortega'lı Arjantin'i, kimimizin Klinsman'lı, Brehme'li, Mattheus'lu, Kahn'lı Almanya'sı, kimimizin Ronaldo'lu, Juninho'lu, Romario'lu Brezilyası, kimimizin Roberto Baggio'lu, Baresi'li, Maldini'li, Zola'lı İtalya'sı, kimimizin Gullit'li, Rijkaard'lı, Van Basten'li Hollandası...
Hani sayamadığım daha nice yıldızlarla dolu milli takımlar, hani aylar öncesinden bir heyecan fırtınasına kapılırdık, mahallede, kahvede, ev gezmelerinde her nekadar Milli Takımımızın katılma iddiasının dahi olmadığı dönemlerde dört gözle beklerdik maçların başlamasını.
Acaba süpriz çıkış yapabilecek bir ülke sıyrılıp aradan çıkabilir mi, çıkarsa kim olur, diye düşünürdük.
Kimi zaman Brolin'li İsveç, kimi zaman Laudrup'lu Danimarka, kimi zaman Kostadinov'lu, Stoichkov'lu Bulgaristan, kimi zaman Roger Milla'lı, Omam Bıyık'lı Kamerun eser çeyrek final ve hatta yarı final oynardı.
Takım olarak başarı gösteremese bile hemen hemen her ülkenin en az bir "Messi"si vardı neredeyse.
Peki şimdi n'oldu?
Önce taraftarlardan başlayalım, ekonomik sıkıntı içinde kıvranan futbol seyircisi süpriz iddia kupon'u yapmak derdinde, özellikle yıldız sayılan futbolcular sakatlanmadan bu süreci atlatıp takımına dönmek derdinde, kulüp takımları riske giren milyon dolarlarının bedelini tahsil etme derdinde, federasyonlar pastadan kapacakları pay münasebetine alacakları bir puanın derdinde, kupayı düzenleyen ülke küfeyi doldurma derdinde, teknik direktörler risk almadan kakalak futbol ile göreceli başarı yakalama derdin de.
Sonra medyaya bakıyorum, reklamların çoğu dünya kupasına endeksli onlarca marka kıyısından köşesinden yanaşmış yerini kapmış bu saman tadındaki futbol şöleninde, F1'de pilotlar ve markalar şampiyonası var bilirsiniz, şimdi Dünya Kupası'nda da vitrindeki futbolcuları allama pullama, Takımları modaya uygun giydirme derdinde olan markalar var, Dünya Kupası'nı kim kazanır dersiniz Adidas'mı, Nike'mi, Umbro'mu bu galiba en önemli soru kafalardaki ne dersiniz süpriz çıkar mı?

Kapitalizm ve selülit

Ne demişti Laz Marks Emice, "Kapitalizum, sağlukli insani hastalukli olduğina inandurur. İnsan doğasinun vazgeçilmez tepkilerinden bile çuvalla para kazanmaya çalişur. Tansiyon, sitires, adet güni, vücuttaki killar ve selüliti ölüm cibi sunar.
Ortaçağ’un kaşifleri gibidurler, gidilmeduk, ayak basilmaduk kıta ve toprak parçasi birakmamaya çalişurlar.
İnsan evladinun kar edilmeduk bir noktasi (G noktasiyla karişturmayun) kalmamalidur. Zaten kar edilmeyisa o organun evrim geçirup yok olmasi lazimdur. Para kazandurmayan organi ne yapayim?"

4 Haziran 2010 Cuma

Atılgan Korkmaz / Buyur burdan bak - 35

Otorite ve Fettullah Gülen
İsrail'le yaşanan sıkıntılı ve üzücü sürece en gerçekçi yorumlardan biri, enteresan bir şekilde Pensilvanya'dan geldi.
Wall Street Journal'a değerlendirmelerde bulunan Fettullah Gülen, "İHH'yı yakın zamanda duyduğunu, yapılan insani yardım çabasına sözü olmadığını ama sürecin bu acı noktaya gelmesinde en büyük sorumluluğun organizatörlerde olduğunu, İsrail'li yetkililerden gerekli müsadelerin alınmadan bu tür bir çaba içine girilmemesi gerekirdi" dedi.
Organizatörlerin tutumunu otoriteye başkaldırı olarak değerlendirdiğini belirtti.
Muhtemelen otorite denildiğinde, akla ilk gelecek isimlerden bir Gülen'dir.
Bu noktada Gülen'in yorumunu değerlendirmek gerekirse mutlak itaate yaptığı vurguyu göz ardı edemeyiz. Zira stratejik olarak modelleme yapılacak olursa, Yahudi cemaati ile Gülen cemaatinin yapılanma süreçlerinde ciddi benzerlikler var o zaman İsrail Yönetimi ile olaya hemen hemen aynı bakış açısını sergileyen Gülen'in bu demecine fazla şaşırmamak lazım. Her iki cemaat yapısında da dini inanç temeline dayalı ekonomik yapılanma ve maddi manevi mutlak itaat çok dikkat çekici unsurlar.

3 Haziran 2010 Perşembe

Neden Marco Jaric değil de ben olmalıyım? (1)

Tezim şu; Adriana Lima, Marco Jaric yerine beni tercih etmeliydi.
Evet, bazılarınıza anlamsız ve imkansız gelebilir ama bunu ispatlayabilirim.
Bildiğiniz üzere Adriana Lima, Real Madrid’te basketbol oynayan Marco Jaric’le evlendi.
Neden? Çünkü beni tanımıyordu...
“Ulan seni tanısa ne olurdu ki?” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Sabredin, ‘Jaric’i değil de beni tercih etmeliydi’ tezimi ispatladığımda pişman olacaksınız.
Hiç unutmam ilkokulda öğretmenimiz sınıfın inekliğe eğilimi olan 6 öğrencisini iki gruba ayırmış ve bir gruba ‘Dünya yuvarlaktır’ tezini, diğer gruba da, “Dünya öküzün boynuzları arasındadır” tezini ispatlaması için vermişti.
Evet, dünya öküzün boynuzları arasındadır tezi benim gruba çatmıştı ve sıkı durun; ‘Dünya yuvarlaktır’ı ispatlaması gereken grubu yenip, oyçokluğuyla dünyayı öküzün boynuzları arasına yerleştirmiştim.
Şimdi de buna benzeyen bir imkansızlıkla Adriana Lima beni tercih etmeliydi tezini ispatlayacağım.
Haa, Adriana Lima’nın umrunda mı olacak derseniz, önemli değil, şu yazıyı okuyan bir kişiyi bile ikna edebilirsem ne güzel.
(Devam edeceğiz)

Haydar Işık / Başaltı notları - 65

- hackerlardan hain tuzak. iki link patladı

- recep beyin telefonda obama'ya seslenişi; bizi sevdiğini söyle boşluk bırak

- bu akşam bütün cephelerini dolaştım gazze'nin

- hain tuzaklarda inecek var

- ay nükleer elektrik alamıyorum senden

- karakutumuz böyle yazılmış

- şüpheli paket mi yapiim, burda mı patlatiim

- (mta) madem teknik arayamıyorsun

- canE-gazete

- kuzuların haberleşmesi: mE-posta

- van google, leonardo da windovs, bedri webkam

- ezelle bahar olmayınca dizinin reytingi artmaz imiş

Fenerbahçe bombayı patlattı

Fenerbahçe, suskun geçen transfer sezonunda bombayı patlatarak Brezilyalı futbol ayakkabısıyla anlaştı. Takımdaki Brezilyalı futbolcuların çokluğu yüzünden 2010 - 2011 sezonunda giyecekleri futbol ayakkabılarını Brezilya'dan transfer eden klüp yetkilileri, "Önümüzdeki yıl ligde fırtına gibi eseceklerini." belirtiler.

Burjuva medyası, akıllı ol!.. Kadınların yakasını bırak!

Yaz geldi ya, şimdi burjuva medyası 4 bir yandan kadınların kafasını ütülemeye başlar. "Fazla kilolarınızdan kurtulun, fit olmanın yolları. Cillop gibi bir vücuda sahip olmak istemez misiniz? vs. vs."
Cebinizdeki son paraları, kredi kartlarınızdaki limitleri bitirecek bu para tuzaklarının yazılı olduğu lagara lugaraları çöp sepetine atabilirsiniz.
Olay yukarıdaki kadar basit. Tartıyı alıyorsunuz ve böyle tartılıyorsunuz. Geçmiş olsun.