Mandela mühebbet hapis cezasını çektiği yıllarında kaldığı hapishane müdürleri ile çok iyi ilişkiler kurardı. Ta ki Binbaşı Van Sittert atanana kadar.
Van Sittert çok soğuk bir insandı, konuşmayı sevmezdi, mahkumlarla da görevlilerle de pek vakit geçirmezdi. Zeki bir adam olan Mandela derhal araştırmaya koyuldu, mutlaka sevdiği bir şey olmalıydı.
Sonunda da öğrendi, Van Sittert bir ragbi sporu hastasıydı.
Sonunda da öğrendi, Van Sittert bir ragbi sporu hastasıydı.
3 hafta gibi bir süre içerisinde ragbi hakkında bulabildiği tüm kitapları okuyarak bilgi edindi, hücresine aldırdığı televizyondan ragbi maçlarını seyretti, ragbi ile alakalı gazete haberlerini takip etti.
Daha sonra hücresinin dışındaki koridordan geçen Sittert'i hapiste öğrendiği Afrikaans diliyle nazikçe hücresine davet etti. Yine aynı dilde başladı ragbiden konuşmaya, takımlardan oyunculardan bahsederken, Binbaşı Sittert ilgiyle dinlediği Mandela'nın her söylediğini kafasını sallayarak onaylamaya başlamıştı.
Bu arada akşam yemeği olarak öğleden artan soğumuş yiyecekler gelmişti. Mandela'nın soğuk tabağını gören Binbaşı, oradakilere seslenerek derhal Mandela'ya sıcak yemek getirilmesini emretti.
Bu durumdan etkilenen Mandela, kurmayı arzu ettiği Güney Afrika ülkesi ulusunu nasıl bir arada tutabileceğini anlamıştı. İnsanları birbirine bağlayacak şey spor, daha da ötesinde ulusal sportif başarılardı.
Hapisten çıktıktan sonra 1993 Ocak ayında Güney Afrika'nın ayrı bir devlet olarak ilk seçimlerini yapımışlardı. Siyahlar hala tam manasıyla halkın bir parçası sayılmıyordu. Mandela ulusal takımla tanışmak için Johannesburg'daki Helderfontein Malikanesine gitti. Gazetecilerinde davet edildiği ziyaret sırasında Mandela, önünde duran zenci, beyaz, renkli, hintli sporculara bakarak "Futbol bizi birleştiren aktivitelerden biri." diyordu. Ulus olma bilincinin spordan geçtiğine iyice inanmıştı. O günlerden bir kaç yıl öncesine kadar içinde bulundukları malikaneye zencilerin hizmetçi olarak girmesi bile pek mümkün değildi.
1995'te Mandela'nın hayal ettiği fırsat ayağına gelecek, Ragbi Dünya Kupası finalleri Güney Afrika'da düzenlenecekti. Güney Afrika'yı temsil eden takım Springboks tamamen beyazlardan kurulu bir takımdı. Mandela tüm karizması ile Springboks'un asık ve haydut suratlı takım kaptanı Francois Pineaar'ı ikna ederek, takımın tüm etnisiteyi temsil eden bir Güney Afrika takımı olarak turnuvada yer almasını sağlamıştı.
Springboks finali uzatmalarda kazanarak şampiyon oldu, Mandela sırtında Pienaar yazılı forma ile kupayı vermek için sahaya indi.
Daha sonra hücresinin dışındaki koridordan geçen Sittert'i hapiste öğrendiği Afrikaans diliyle nazikçe hücresine davet etti. Yine aynı dilde başladı ragbiden konuşmaya, takımlardan oyunculardan bahsederken, Binbaşı Sittert ilgiyle dinlediği Mandela'nın her söylediğini kafasını sallayarak onaylamaya başlamıştı.
Bu arada akşam yemeği olarak öğleden artan soğumuş yiyecekler gelmişti. Mandela'nın soğuk tabağını gören Binbaşı, oradakilere seslenerek derhal Mandela'ya sıcak yemek getirilmesini emretti.
Bu durumdan etkilenen Mandela, kurmayı arzu ettiği Güney Afrika ülkesi ulusunu nasıl bir arada tutabileceğini anlamıştı. İnsanları birbirine bağlayacak şey spor, daha da ötesinde ulusal sportif başarılardı.
Hapisten çıktıktan sonra 1993 Ocak ayında Güney Afrika'nın ayrı bir devlet olarak ilk seçimlerini yapımışlardı. Siyahlar hala tam manasıyla halkın bir parçası sayılmıyordu. Mandela ulusal takımla tanışmak için Johannesburg'daki Helderfontein Malikanesine gitti. Gazetecilerinde davet edildiği ziyaret sırasında Mandela, önünde duran zenci, beyaz, renkli, hintli sporculara bakarak "Futbol bizi birleştiren aktivitelerden biri." diyordu. Ulus olma bilincinin spordan geçtiğine iyice inanmıştı. O günlerden bir kaç yıl öncesine kadar içinde bulundukları malikaneye zencilerin hizmetçi olarak girmesi bile pek mümkün değildi.
1995'te Mandela'nın hayal ettiği fırsat ayağına gelecek, Ragbi Dünya Kupası finalleri Güney Afrika'da düzenlenecekti. Güney Afrika'yı temsil eden takım Springboks tamamen beyazlardan kurulu bir takımdı. Mandela tüm karizması ile Springboks'un asık ve haydut suratlı takım kaptanı Francois Pineaar'ı ikna ederek, takımın tüm etnisiteyi temsil eden bir Güney Afrika takımı olarak turnuvada yer almasını sağlamıştı.
Springboks finali uzatmalarda kazanarak şampiyon oldu, Mandela sırtında Pienaar yazılı forma ile kupayı vermek için sahaya indi.
Kısa konuşmasında, "Francois ülkemize yaşattığınız bu büyük mutluluk için ulusum adına sana teşekkür ederim." deyince, Pienaar mikrofonu kapıp,"Başkanım, asıl ben size bu ülke için yaptıklarınızdan dolayı teşekkür ederim." demişti. Mandela'nın hayalleri gerçek oluyordu.
Ertesi yıl 1995'te Güney Afrika futbolda Afrika Uluslar Kupası'na hem ev sahipliği yaptı hem de kupayı kaldırdı. Final maçı öncesi 80 yaşındaki Mandela'nın takımın beyaz antrenörü Neil Tovey'in adı yazılı forma ile sahaya inip dans etti ve bütün stadyum ona eşlik etti.
Final maçında iki golü atan renkli forvet Mark Williams maç sonunda siyahı, beyazı, hintlisi, renklisi binlerce insanı sarmaş dolaş görünce göz yaşlarına hakim olamadığından söz ediyordu. Öyle ya da böyle tüm bileşenleri ile Güney Afrika, Mandela'nın öncülüğünde spor sayesinde halk olabilmeyi o anlık bile olsa başarabilmişti.
Peki bugün Dünya Kupası'nın düzenlendiği Güney Afrika ne durumda?
Ertesi yıl 1995'te Güney Afrika futbolda Afrika Uluslar Kupası'na hem ev sahipliği yaptı hem de kupayı kaldırdı. Final maçı öncesi 80 yaşındaki Mandela'nın takımın beyaz antrenörü Neil Tovey'in adı yazılı forma ile sahaya inip dans etti ve bütün stadyum ona eşlik etti.
Final maçında iki golü atan renkli forvet Mark Williams maç sonunda siyahı, beyazı, hintlisi, renklisi binlerce insanı sarmaş dolaş görünce göz yaşlarına hakim olamadığından söz ediyordu. Öyle ya da böyle tüm bileşenleri ile Güney Afrika, Mandela'nın öncülüğünde spor sayesinde halk olabilmeyi o anlık bile olsa başarabilmişti.
Peki bugün Dünya Kupası'nın düzenlendiği Güney Afrika ne durumda?
Ulusal çalgısı Vuvuzela'yı acımasızca eleştirdiğimiz Güney Afrika, AİDS, açlık, yoksulluk, suç çemberinin boyunduruğunda. Ancak spor özellikle de futbol sayesinde aynı bir gökkuşağı misali Mandela'nın hayaline göz kırpabiliyorlar. En azından yurtdaşlıklarını kısa bir süre de olsa yaşayabiliyorlar.
Spor üzerine yazılmış en güzel yazılardan biriydi.
YanıtlaSilAbdülkadir Yücelman da bu tür yazılarla hiç ilgilenmediğim spor sayfasını okumamı sağlardı.
Keşke sağ olsaydı, bu güzel paylşım ve hatırlatma için teşekkürler.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilElinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş.Kupa başından beri vuvuzeladan şikatçiyiz ve etraftan duyduğum eleştirilerin içinde neden bu alet yasaklanmıyor?Africaya bu kadar acıma neden diye soruluyor aslında yapılan şey onlara acımak değil ordaki insanları biraz olsun olumsuzlukları unutup istediklerini yapabilmelerini sağlamak ki maçlarda gördüğüm şeyde onların yaşam renkleri ve bu renk cümbüşünden olsa gerek sempatim biraz daha arttı.
YanıtlaSil