21 Haziran 2010 Pazartesi

Benim Kürk Mantolu Madonnam kim? Ya da ben kimin Raif'iyim?

Sabahattin Ali bana hiç yabancı değildi. Bizden önce bu mesleği, hem de daha zor koşullarda yapan en önemli ustalarımızdandı.
Öykülerinin bazılarını, Markopaşa yazılarını okumuştum ama ne bileyim Kürk Mantolu Madonna'yı okumadan Sabahattin Ali'yi gerçek manada tanıyamayacağımı.
N. Çernişevski'nin Nasıl Yapmalı kitabını okuyunca böyle kamyon çarpmış gibi olmuştum bir de.
Kürk Mantolu Madonna'nın son sayfasını çevirdiğimde aklımda kalan, aslında çok iyi bildiğim birşeydi; 'emek harcamadan hiçbirşey olmuyor.'
Emek harcamak için de inanmak lazım.
İşte Maria Puder'in ifade ettiği haliyle inanmak; "Bende inanmak noksanmış... Beni bu kadar sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana aşık olmadığımı zannediyormuşum... Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetimi almışlar... Ama şimdi inanıyorum... Sen beni inandırdın..."
Maria Puder'i uzun ve yorucu bir süreçten sonra inandıran Raif, günümüzün moda deyimiyle ruh ikizliğini şöyle açıklıyor; "Bir ruh ancak bir benzerini bulduğu zaman bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, - ruhumuzla yaşamaya - başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu. Bütün çekingenliklerim yok olmuştu. Bu kadının karşısında her şeyimi ortaya dökmek, bütün iyi ve fena, kuvvetli ve zayıf taraflarımla, en küçük bir noktayı bile saklamadan, çırılçıplak ruhumu onun önüne sermek için sabırsızlanıyordum. Ona söyleyecek ne çok şeyim vardı."
Naçizane önerim; Kürk Mantolu Madonna'nızı ya da Raif'inizi arayın.
Acısı bile güzel...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder