İlk bir yılım Galip'e, Laz olmadığımı anlatmakla geçti. Çünkü her gördüğü anda, "N'aber Lazoğli?" diyordu. Gırgır, Fırt ve Laklak dergileri bir binanın, 6 odadan oluşan en üst katı, 5 dakikada bir karşılaşıyoruz yani. Laz olmaktan utandığım için değil, "Pazar'da doğdum ama Laz değilim" demekten imanım gevremişti ki Galip Tekin'in Lazlar'ı sevdiği için bana Lazoğlu, dediğini anladım. Yani beni o mertebeye layık görüyordu. Sonra Kemancı yılları, ayrı dergiler, ayrı işkolları filan derken iki sene önce Bebek'te bir yapımcıyla görüşmemden çıkarken karşılaştık. Büyük bir hasretle kucaklaştık. Bana, "Mutlaka görüşelim, seninle bir işimiz var." dedi. Aklında bir fikri ve yazılacak bir senaryosu vardı. Ben de fena bir senarist sayılmam ve onun arkadaşıyım, başka kime diyecekti ki? İşlerimi kolaylayıp arayacaktım güya. Ama hayat, hiçbir zaman bizim planlarımıza göre şekillenmiyor. Galip Tekin hesapsız, kitapsız, bu çağa ait olmayan (hatta hiçbir çağa ait olmayan) yaratıcı zekasıyla, bileğiyle diğer erken gidenler gibi beni üzerek gitti. Birkaç gün önce Sadık Hidayet'i anlatıyordum bir arkadaşıma, "48 yaşında, Diri Gömülen kitabında yazdığı gibi (sanki kendi ölümünü anlatırcasına) göçüp gitmeseydi keşke. Kendi adıma onun 10 kitabını daha okumak isterdim." dedim. Sonra durdum, 48 yaşında ölmeyecek olsa Kör Baykuş, Aylak Köpek, Diri Gömülen ve 3 Damla Kan'ı yazamazdı, dedim. Güle güle Alavarza, Delik, Son Neoplan, Tursuntur ve Pı'ya Mektuplar'ın yaratıcısı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder