31 Ağustos 2017 Perşembe
24 Ağustos 2017 Perşembe
Kafesteki kuşun neden şarkı söylediğini biliyorum
özgür bir kuş atlar sırtına rüzgârın
ve akıntının bittiği yere dek
süzülür üzerinden akarsuyun
kanatlarını batırır
günün turuncu ışıklarına
ve cüret edip söyler
gökyüzünün sahibi olduğuna
oysa dar kafesinde yürüyen bir kuş
göremez ne yazık ki
öfkeden parmaklıkların ötesindekini
kanatları yolunmuş ve ayakları bağlı
şarkı söylemek için açar gagasını
kafesteki kuş söyler şarkısını
titrek sesi korkusundan
bilmediklerinin
ve evveldir hasretini çektiklerinin
uzak tepelerden duyulur sesi
söylerken kafesteki kuş özgürlüğün ezgisini
özgür kuş ise peşindedir başka bir meltemin
uğultulu ağaçların arasından süzülürken alizeler
ve beklerken şişman bir solucan şafakla ışıyan
çimenlerde
koyar kendi adını gökyüzüne
oysa düşlerin mezarlığındadır kafesteki kuş
kâbusun çığlıklarında yankılanır gölgesi
kanatları yolunmuş ve ayakları bağlı
şarkı söylemek için açar gagasını
kafesteki kuş söyler şarkısını
titrek sesi korkusundan
bilmediklerinin
ve evveldir hasretini çektiklerinin
uzak tepelerden duyulur sesi
söylerken kafesteki kuş özgürlüğün ezgisini
Maya Angelou
Bazen nefes alırsın, devrimci eylem olur
ABD'de beyazların okuluna giden ilk siyah öğrenci 15 yaşındaki Dorothy Counts, babasının, "Her ne olursa olsun başını dik tutacaksın." sözünü yerine getiriyor. Dorothy'de kaç gram Spartaküs, kaç gram Bruno, kaç gram Lenin geni var bilemeyiz. Ama, bazen bir okula gitmek bile en az onlarınki kadar devrimci bir eylemdir. / (Foto, Selami İnce'den alıntı)
23 Ağustos 2017 Çarşamba
22 Ağustos 2017 Salı
20 Ağustos 2017 Pazar
Faşizmin mi var, derdin var
Costa Gavras'ın 1972 yapımı 'Sıkıyönetim' filminde üniversiteyi basan polislerin Hasta Siempre'yi susturma çabası. Faşizmin gülünçlüğü pic.twitter.com/1oyHNIN8fD— hakan demir (@suyorumcusu) 20 Ağustos 2017
8 Ağustos 2017 Salı
Payam yok amca
Sinema, yapım sürecinde yüzlerce kişinin çalıştığı çok pahalı bir sanat. Mı acaba? Bence söyleyecek bir lafımız, yeni bir sözümüz yok. Güzel olmadığını düşünüp makyaja abanan kadınlara benzetebiliriz bunu. Eğer bir dıngılsan (ki dıngıllar dıngıl olduğunun farkında değildir) setine 12 kamyon malzeme yığsan ne olur? Muhteşem görüntülü bir kofluk. (Foto: Ramin Bokharaei / Vlad Artazov)
Foter Osman'lan polemik
Uzatmiyayim, bizım Foter Osman Rus pazarinın oriya ileri geri konuşup, “Laz Marks’un söyledıklerini görduk işte. N’ooldi?” şeklinde laf ataymiş.
La Foter Osman, akil salataluk deyil ki kırıp vereyim saa. Benım söyleduklerım bir diktatörlük reçetesi değildır, hamsi gibi özgürce ve huzurla yüzebilmekten bahsediyrım. “Çekun votkalari, Amerika ne pok yersa siz da onunlan yarişın” mi dedım?
Bu bizım uşaklarda küçücuk bir sınıf bilinci yok. Yillardır anlatiyrım bulara, “La siz işçisınız, bir araya gelırsanız hakkunuzi yedurmezsınız” ama nafile.
Bizım Lelipop İhsan vardır, Tirabizon limaninda çalışiy. Bi gün buğa, “La sen proletersın” dedım, 3 ay benımlan konişmadi. Artuk ne anladiysa kot kafali.
Kapitalizmi çöpe at Ulrike
Duisburg'da çöp tenekelerine Almanların, Türklerin ve diğer göçmenlerin ismiyle çeşitli uyarı yazıları yazılmış.
Sauber, Steffi! (Temiz tut, Steffi!)
Geht doch, Gülcan! (Hadi, Gülcan!)
Komma hier, Kevin! (Buraya gel, Kevin!)
Mach et, Mehmet! (Buraya at, Mehmet!)
Alles klar, Andi! (Her şey tertemiz, Andi!)
Respekt, Robert! (Saygılı ol, Robert!)
Sauber, Steffi! (Temiz tut, Steffi!)
Geht doch, Gülcan! (Hadi, Gülcan!)
Komma hier, Kevin! (Buraya gel, Kevin!)
Mach et, Mehmet! (Buraya at, Mehmet!)
Alles klar, Andi! (Her şey tertemiz, Andi!)
Respekt, Robert! (Saygılı ol, Robert!)
Alman, Türk ve diğer ulusları ayırmadan diyorum ki; "Tükettiklerini değil, seni sadece bir tüketici olarak gören kapitalizmi çöpe at!"
Cınema Novo / Glauber Rocha
İsyankar sinemacı ağabeyimiz Rocha'dan özelinde Brezilya, genelinde dünya sineması, seyircisi ve sanatı için söylenmiş sözler;
* Popülist sanat, kendi ilkelliğini meşrulaştırmak için halkın cahilliğiyle iletişime geçer ve onu kutsar.
* Nereye gittiğimi bilmiyorum, fakat oraya gitmediğimi biliyorum.
* "Halk sinemaya eğlenmek için gider. Kafasını meşgul edecek, kendisini sorgulamasına neden olacak şeylerden kaçar." Evet, ilk bakışta verili ve kurulu düzenin bu tespiti doğrudur ama birileri çıkar, yeni bir dil kurar ve halka ulaşır.
* Popülist sanat, kendi ilkelliğini meşrulaştırmak için halkın cahilliğiyle iletişime geçer ve onu kutsar.
* Nereye gittiğimi bilmiyorum, fakat oraya gitmediğimi biliyorum.
* "Halk sinemaya eğlenmek için gider. Kafasını meşgul edecek, kendisini sorgulamasına neden olacak şeylerden kaçar." Evet, ilk bakışta verili ve kurulu düzenin bu tespiti doğrudur ama birileri çıkar, yeni bir dil kurar ve halka ulaşır.
7 Ağustos 2017 Pazartesi
What Happened Miss Simone
Belgeseli seyrederken şu fikir dolanıp duruyordu beynimde; kökleri, sudan çıkan ilk canlı hücreye mi yoksa ilk alet yapan homosapiense mi dayanıyor bilmiyorum ama isyan genetik bir kod ve aktarılıyor. M.Ö 2017 ile 2017 arasında bir fark yok. Her devir kendi üretim ilişkisini ve sömürüsünü dayatıyor. İnsan, doğayla olan mücadelesinde, doğanın bir ürünü olan diğer insanlarla da mücadele ediyor, birbirini sömürüyor milyonlarca yıldır. Sayıları çok olmasa da bazıları buna kanıyla, canıyla, yazdıklarıyla çizdikleriyle, sesiyle vs vs. karşı çıkıyor.
7 yıl önce ilk kez bir şarkısını dinlerken elimdeki senaryoyu bırakmak zorunda kalmıştım. Hem yazıp hem dinleyememiştim çünkü. Sanki bir komutan gibi "Beni rahatta dinle!" diye komut vermişti. Sonra diğer albümleri filan derken çevirilerle şarkı sözlerini de öğrendim.
Dün gece What Happened Miss Simone'u seyrederken onun da Spartaküs'le, Bruno'yla, Che'yle, Mahir Çayan'la akraba olduğunu hissettim. İsyanın şiddeti, dozu önemli değil, isyan etmeyi, insan olmanın zorunluluğu olarak algılamaları aynı.
Yani, meseleyi "sisteme karşı gelirsen mutlaka bedelini ödersin" diye değil, "sisteme karşı gelmeden nasıl durabilirim ki?" diye algılayan insanların milyonlarca yıllık akrabalığı, bahsettiğim şey.
Che'nin, Küba devriminden sonra Marks'ın ekonomi yazılarını okuması gibi, Nina Simone de 1960 yılı Ku Klux Klan ABD'sinde sokaklarda yürüyüp şarkı söylerken Marks'tan, Lenin'den haberi oluyor.
Bu şelale sesli kadının belgeselinden sonra yukarıdaki gibi bir şeyler yazmayı düşünürken bir arkadaşımızın bu minvalde yazdığı yazıyı fark ettim; "Nina Simone, bana dünyadaki diğer insanlarla birlikte aslında bir bütünü oluşturduğumu, onlardan ayrı ve ayrık olarak kendimi tanımlamamam gerektiğini öğretti bana. İşte o yüzden bir parçanın bir bütüne tutunması gibidir Simone'un sesinde pasaportsuz vizesiz dünya seyahatim."
7 yıl önce ilk kez bir şarkısını dinlerken elimdeki senaryoyu bırakmak zorunda kalmıştım. Hem yazıp hem dinleyememiştim çünkü. Sanki bir komutan gibi "Beni rahatta dinle!" diye komut vermişti. Sonra diğer albümleri filan derken çevirilerle şarkı sözlerini de öğrendim.
Dün gece What Happened Miss Simone'u seyrederken onun da Spartaküs'le, Bruno'yla, Che'yle, Mahir Çayan'la akraba olduğunu hissettim. İsyanın şiddeti, dozu önemli değil, isyan etmeyi, insan olmanın zorunluluğu olarak algılamaları aynı.
Yani, meseleyi "sisteme karşı gelirsen mutlaka bedelini ödersin" diye değil, "sisteme karşı gelmeden nasıl durabilirim ki?" diye algılayan insanların milyonlarca yıllık akrabalığı, bahsettiğim şey.
Che'nin, Küba devriminden sonra Marks'ın ekonomi yazılarını okuması gibi, Nina Simone de 1960 yılı Ku Klux Klan ABD'sinde sokaklarda yürüyüp şarkı söylerken Marks'tan, Lenin'den haberi oluyor.
Bu şelale sesli kadının belgeselinden sonra yukarıdaki gibi bir şeyler yazmayı düşünürken bir arkadaşımızın bu minvalde yazdığı yazıyı fark ettim; "Nina Simone, bana dünyadaki diğer insanlarla birlikte aslında bir bütünü oluşturduğumu, onlardan ayrı ve ayrık olarak kendimi tanımlamamam gerektiğini öğretti bana. İşte o yüzden bir parçanın bir bütüne tutunması gibidir Simone'un sesinde pasaportsuz vizesiz dünya seyahatim."
6 Ağustos 2017 Pazar
Saygın Vatandaş
Son iki yılda aldığım en önemli karar şöyleydi; bundan sonra "küçük" Abbas Kiyarüstemi olmaya çalışacaktım. Şimdi bu uğurda yeni bir cephanelik buldum; Gaston Duprat ve Mariano Cohn'un yönettiği Saygın Vatandaş (El Ciudadano İlustre) filminin dili. Filmdeki bütün tespitler dramın çocuğu ama komiğin kardeşi gibi. Zaten filmin tanıtımı şöyle; "Nobel edebiyat ödülünü kazanmayı düşüş olarak gören bir yazarı gözlemliyor. Avrupa’da yaşayan Daniel, Arjantin’de büyüdüğü, romanlarının beslendiği kasabadan gelen daveti kabul eder. 40 yılın ardından ilk kez kasabaya gittiğinde kendisini bir girdap gibi yükselen, trajikomik durumların içinde bulur. Mizahtan bir an bile vazgeçmeyen film, kültür, şöhret, edebiyat, sanat ve insan davranışları üzerine hınzırca sorular sorarken izleyiciyi kasabanın cehaletiyle yazarın kibrinin ortasına konumlandırıyor."
Fabrika Ayarı filmimi çekmek için büyük cesaret aldığım bir film oldu. Heyirlisi...
Fabrika Ayarı filmimi çekmek için büyük cesaret aldığım bir film oldu. Heyirlisi...
3 Ağustos 2017 Perşembe
1 Ağustos 2017 Salı
150 yilın kutli olsun Tirabizonsipor
Peşuktaş, Çimbom ve Fener 1903, 1905, 1907’de kurulduği içın tarihi ve kökli kuluplermiş.
Haburiya yazayrım: Tirabizonsipor 1867’de guruldi ama nufusa geç yazdurulduği içın kücük gösteriy.
Bizım buralar köyluk yerlerdır, uşaklar nüfusa biraz geç yazdurulur. Tirabizonsipor aslinda 150. yaş gününi kutlay oğa göre. Beyuğunuzun karşusinda bacak bacak üstine atmayın. Naklen yayin pastasindan daha fazla pay istemayın, ayiptır la! Pirakın da biraz Anadoli takımlari sebeplensın. Vijdansuzlar!..
Haburiya yazayrım: Tirabizonsipor 1867’de guruldi ama nufusa geç yazdurulduği içın kücük gösteriy.
Bizım buralar köyluk yerlerdır, uşaklar nüfusa biraz geç yazdurulur. Tirabizonsipor aslinda 150. yaş gününi kutlay oğa göre. Beyuğunuzun karşusinda bacak bacak üstine atmayın. Naklen yayin pastasindan daha fazla pay istemayın, ayiptır la! Pirakın da biraz Anadoli takımlari sebeplensın. Vijdansuzlar!..
İyi ki doğdun Trabzonspooooor
"Oranın insanı için sınırları görmezden gelmenin en açık ifadesidir Trabzonspor. Bak sınırları aşmanın değil. İstanbul takımları ile rekabet için o sınırları aşmak yetmez. Trabzon insanı o sınırlar yokmuş gibi davranır. Ülkeyi rahatlıkla düze çıkarabileceklerini, Avrupa şampiyonu olacaklarına, her icadın aslında inanılmaz basitlikte olduğuna seni anında ikna edebilir. Bu adamlar o kentte sürekli hayal kuruyor. En çok gerçekleştirebildikleri hayalleri, senle aynı şartlarda, aynı topla, aynı kurallarla oynadıkları ender alanlardan biri olan futbola ait." / Doksanartıüçtegelengol (Not: Artık aynı şartlarda, aynı aynı kurallarla oynanmıyor.)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)