Akira, Düşler ve biz!
sis, tünel, kargalar, su değirmeni köyü... şu dünyaya gelmiş her insan evladının kendine yapacağı birtakım iyilikler var. bir fuzûlî şiiri, bir tolstoy romanı okumak mesela, vermeer yahut rembrandt bakmak, ahmet hamdi'yle istanbul'u arşınlamak, bach'ın herhangi bir yaylı eserini, dede efendi'nin ayin-i şerifini dinlemek; mizaca göre nicesi sayılabilir. ben bunlare akira kurosava filmleri izlemeyi ilave edeceğim. tekrar tekrar izlemeyi, çoluk çocuğunuza izletmeyi tavsiye edeceğim. en çok da rashomon, yedi samuray, dersu uzala'yı. evet, çocuklarınıza büyükleri dahi eblehleştiren anlamsız diziler, filmler izletmeyin, fazla amerikanizm zerketmeyin. hele akira varken, abbas varken, angelopoulos, fellini, tarkovski, truffaut, ohoo izlenecek sonsuz sayısız zenginlik varken, netflix he, ben sana ne diyeyim insanlık! mal değneği geldin, mal değneği gidiyorsun. öteye, ıssıza, sonsuza tutkun, aşkın, merakın yok, sorunun bu.
yume/düşler de böyle bir film: dönüp dönüp tekrar izlenen, düşlerimizi her defasında yeni bir düş gibi izlemeyi öğreten. akira ustanın tipik temalarını; düşle gerçek, yaşamla ölüm, sanatla hayat gibi aslî dikotomilerin müthiş dansını, tabiat olaylarının harikalığını ve tabiatla dost olmayı, renkleri ve yine renkleri, müziği, sadeliği, basitliği, yavaşlığı, tantanasızlığı... izler öğrenirsiniz, hakikaten bunları kimse öğretmemişse akira usta öğretir, demişti dersiniz. kendinize bir kıyak yapın, akira'nın kayığıyla açılın ve kalbinizi ıssız ırmaklara, tenha deryalara bırakın. korkmaya ne hacet, musasını suya bırakan musasını da asasını da bulur, inanın. atlantisten gelen zekiye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder