29 Aralık 2016 Perşembe
28 Aralık 2016 Çarşamba
27 Aralık 2016 Salı
Kapitalizmin işi kolay da size güvenmiyorum
Etrafımdaki metalaştırılmış ürünlere, her türlü markaya, alınan satılan şeylere en ufak bir ilgi, alaka duymam, satın alma dürtüsü taşımam. En az 5 yıl kullanacağımı umduğum cep telefonum dün gece kırılıp iptal olunca yeni bir telefon almak için mecbur kalıp operatörün cicili bicili mağazasına girdim. Görevli nasıl ballandırarak anlatıyor cep telefonlarını, şu şöyle, bu böyle, şunun ebesinin örekesi özelliği var... Benim o an düşündüklerimi okuyabilse susup uzaklaşır ama ekmek parası, ne yapsın... Bir an evvel çıkmak için bir tanesinde karar kıldım. Mağazadan çıkarken şunu düşünüyordum; can çekiştiği şu günlerde insanlığı hala zehirleyip duran (hırsızlaştıran, orospulaştıran, katilleştiren) ve hepimizi karınca kararınca kötüleştiren pokkiyen kapitalizm eğer tek başına benle muhatap olsaydı savaş bile gerekmeden batar giderdi. Bütün stokları elinde kalırdı, hiç bir mal/meta satamazdı. Yani kapitalizmi rahat batırırım ama size dua etsin. Bir sürü gereksinimleriniz var.
24 Aralık 2016 Cumartesi
Senaristin Günlüğü -2
Sümela'nın Şifresi-3 "Cünyor Temel" filminin bir başrol oyuncusu da Avni Aker Stadımız. Şimdilerde, "Ha bu hafta veda ettik, ha önümüzdeki hafta" denilerek her hafta bir veda düzenlenen efsanevi stadımıza bir de Necati hocanın dualarıyla veda ettik. Salih Kalyon, Seymen Aydın ve Timur Ölkebaş 3 kuluvellah bi elhem okurken görülüyor. (Not: 3 filmdir devam eden Senaristin Günlüğü filmden bilgiler içermez, her şey şakadır.)
Senaristler şurası
Sadece senaryoları değil, hayatı da konuştuğum dert ortağım, senarist arkadaşım Mevlüt Uludağ Ile aylık geleneksel muhabbet toplantımızı yaptık. Bu arada tezgahta bulunan Oflu Hoca`nın Şifresi–3`ün hikayesini de konuştuk. Yakın bir zamanda Mevlüt`ün yazdığı bir senaryoda bu kez ben ona asistanlık yapacağım, gururla.
23 Aralık 2016 Cuma
Puslu Manzaralar / Angelopulos
Puslu Manzaralar filmiyle birlikte ustanın belli başlı bütün filmlerini seyretmiş oldum. Alışkanlık olduğu üzre filmle ilgili okumalar da yaptım. Rasseneur nikli bir kardeşimizin Puslu Manzaralar'dan yola çıkarak Ekşi Sözlük'te yazdığı yazıyı beğendim ve altına imzamı atarım kabilinden sizlerle paylaşıyorum.
"Film bittikten sonra kendi kendime 'bir zamanlar bu dünyada Theo Angelopoulos yaşadı' dedim. Bir süredir işyerimde yeni çalışmaya başlayan gençleri gözlemliyorum da, niyeyse yeni neslin hayatıyla ne yapacağını bilmeyen bir güruh olduğuna dair bir his var içimde. Sürekli kendilerine somut amaçlar koyan, onlara ulaştıkça yenilerini ekleyen, ama biraz geniş planda bakıldığında yolunu izini kaybedip bir kaos içinde sürüklenip duran, onca büyük bir coğrafyada aralarında bir arpa boyu mesafe olan bir noktadan diğerine ulaştığı için kendini başarılı sayan kaybolmuş insanlar bunlar. Duygular, içgüdüler, doğa, felsefe, ahlak sanki bu insanların umurunda bile değil. Günlük hayat için fonksiyonel olmayan hiçbir şey ilgilendirmiyor onları. Onca pahalı kolejler, batı standardında eğitimler, lüks içinde büyüyen ve istediği her şeye ulaşan insanlardan kurulu bu topluluğa bakıyorum da onlardan biri olmak kendi kendini cehenneme kilitlemek gibi bir şey olsa gerek. Toplumun bütün kaynaklarını akıtarak yetiştirdiğimiz bu eğitimli kitle aslında bencil, cahil ve yozlaşmış bir insan sürüsünden ibaret. Böyle olmamalıydı. çocuklarınıza doğayı, sanatı, insanı sevdirmeliydiniz. Güzel kıyafetler almadan önce güzel kitaplar almalıydınız. Okul derslerini öğrenmesini istediğiniz kadar Angelopoulos'u, Tarkovski'yi, Kieslowski'yi de öğrenmesini istemeliydiniz. Tabi bunların olması için öncelikle sizin kendinize böyle bir yaşam kurmanız gerekliydi; ama lüks evler, son model arabalar, en güzel/yakışıklı eşi seçme, sürekli daha çok zengin olma, daha çok itibarlı olma, daha çok başarılı olma arzusundan böyle şeylere zaman kalmadı.
İyi ki böyle adamlar böyle filmler çekiyor, böyle kitaplar yazıyorlar. Arınmak, özüne dönmek, uzun bir aradan sonra tekrar gerçek bir şeyler hissedebilmek için yorulmadan, bıkmadan insanlara açık birer teklifte bulunuyorlar. Allah razı olsun."
"Film bittikten sonra kendi kendime 'bir zamanlar bu dünyada Theo Angelopoulos yaşadı' dedim. Bir süredir işyerimde yeni çalışmaya başlayan gençleri gözlemliyorum da, niyeyse yeni neslin hayatıyla ne yapacağını bilmeyen bir güruh olduğuna dair bir his var içimde. Sürekli kendilerine somut amaçlar koyan, onlara ulaştıkça yenilerini ekleyen, ama biraz geniş planda bakıldığında yolunu izini kaybedip bir kaos içinde sürüklenip duran, onca büyük bir coğrafyada aralarında bir arpa boyu mesafe olan bir noktadan diğerine ulaştığı için kendini başarılı sayan kaybolmuş insanlar bunlar. Duygular, içgüdüler, doğa, felsefe, ahlak sanki bu insanların umurunda bile değil. Günlük hayat için fonksiyonel olmayan hiçbir şey ilgilendirmiyor onları. Onca pahalı kolejler, batı standardında eğitimler, lüks içinde büyüyen ve istediği her şeye ulaşan insanlardan kurulu bu topluluğa bakıyorum da onlardan biri olmak kendi kendini cehenneme kilitlemek gibi bir şey olsa gerek. Toplumun bütün kaynaklarını akıtarak yetiştirdiğimiz bu eğitimli kitle aslında bencil, cahil ve yozlaşmış bir insan sürüsünden ibaret. Böyle olmamalıydı. çocuklarınıza doğayı, sanatı, insanı sevdirmeliydiniz. Güzel kıyafetler almadan önce güzel kitaplar almalıydınız. Okul derslerini öğrenmesini istediğiniz kadar Angelopoulos'u, Tarkovski'yi, Kieslowski'yi de öğrenmesini istemeliydiniz. Tabi bunların olması için öncelikle sizin kendinize böyle bir yaşam kurmanız gerekliydi; ama lüks evler, son model arabalar, en güzel/yakışıklı eşi seçme, sürekli daha çok zengin olma, daha çok itibarlı olma, daha çok başarılı olma arzusundan böyle şeylere zaman kalmadı.
İyi ki böyle adamlar böyle filmler çekiyor, böyle kitaplar yazıyorlar. Arınmak, özüne dönmek, uzun bir aradan sonra tekrar gerçek bir şeyler hissedebilmek için yorulmadan, bıkmadan insanlara açık birer teklifte bulunuyorlar. Allah razı olsun."
22 Aralık 2016 Perşembe
Kör Baykuş (Buf-i Kur)
Genelde önce kitabı okur, sonra kitaptan uyarlanan filmi seyrederiz. Bu kez tersi oldu benim için; film bombardımanı sırasında bir İran filmi seyrettim sabaha karşı, Kör Baykuş. Çok yorgundum, sırrına varamadım herhalde, dedim. Fakat film beni kitaba yönlendirdi. İranlı yazar Sadık Hidayet'in yazdığı kitabı hemen aldım. Okumakta niçin bu kadar geciktim diye hayıflanırken kitabı bitirmek istemediğimi fark ettim. Bitirir bitirmez bir daha okuyacağım. Birçok şey söyleyebilirim kitap hakkında, ilki geliyor; "Nasıl Yapmalı (Çernişevski) ve Kürk Mantolu Madonna (Sabahattin Ali) kitaplarını okumadan (ve sırrına vakıf olunmadan) aşık olunmamalı" derdim. Şimdi yanlarına Kör Baykuş'u da ekledim. Yazarın da deyimiyle bir nota defteri gibi. Sanki 9. Senfoni'nin notalarını okuyor gibi hissediyorum kendimi. Her satırı, her cümlesi bir silah gibi. Daya alnına, istediğini yaptır. Bir insan böğrünü bu kadar mı ustalıkla deşip okurlarının önüne akıtır. Sadık Hidayet milyonlarca kişinin önünde harakiri yapıyor adeta. Bolca afyon eşliğinde yazılmış olmasına rağmen (narkotikten bir gram nasibini almamış ben nasıl böyle kolay adapte oldum?) şunları anlıyorum; Bir kere yalnızlık diye bir şey yok; çorak ve kurak beyin var. Seven de biziz, onu boğazlayan da... ölen de biziz, öldüren de... güzel de biziz çirkin de..,
Futbol örneği vermeden bitireceğimi zannedenler yanılıyor; kitabın tam ortasında, (enteresan bir şekilde kitap 90 sayfa) 45. sayfasında yani ilk devresinde bunları yazma gereği duydum. Dakika ve skor veriyorum; 45. sayfa. Sadık Hidayet: 5, Migros'ta bulaşık telinin yanında satılan proje kitaplar: 0
Futbol örneği vermeden bitireceğimi zannedenler yanılıyor; kitabın tam ortasında, (enteresan bir şekilde kitap 90 sayfa) 45. sayfasında yani ilk devresinde bunları yazma gereği duydum. Dakika ve skor veriyorum; 45. sayfa. Sadık Hidayet: 5, Migros'ta bulaşık telinin yanında satılan proje kitaplar: 0
Sümela'nın Şifresi-3 "Cünyor Temel"
Filmimizin yeni üçlüsü; Eren Vurdem (Oğuzubillah), Çetin Altay (Cünyor Temel), Eren Hacısalihoğlu (Şota).
Karadenizliyi, Trabzonluyu bilenler bilir. Burnundan kıl aldırmaz ve her koşulda burnunun dikine gider. Aşağıda bizim üçlüyü, saat 4'ten sonra tezgahı kapayıp pide yapmayan Meydan'daki pideciden yalvararak pide isterken görüyoruz. (Tabii ki şaka, uşaklar döktüriy) (Fotoğraflar: Ali İhsan Elmas)
Karadenizliyi, Trabzonluyu bilenler bilir. Burnundan kıl aldırmaz ve her koşulda burnunun dikine gider. Aşağıda bizim üçlüyü, saat 4'ten sonra tezgahı kapayıp pide yapmayan Meydan'daki pideciden yalvararak pide isterken görüyoruz. (Tabii ki şaka, uşaklar döktüriy) (Fotoğraflar: Ali İhsan Elmas)
20 Aralık 2016 Salı
Tutku
Çaldığı kamerayla ilk filmlerini çeken Werner Herzog'dan sonra 4 filmini seyrettiğim bir günün sonrasında Zhang Yimou'nun hikayesiyle karşılaştım. "Kamera 188 yendi ve
her ay 5 yen biriktirebiliyordum. Bu şekilde 2-3 yıl sürecekti kamera almam. O sıralar kan
satılabiliyordu ve ben kanımı satarak kendime yeni bir kamera aldım." diyordu Yimou.
Bunun adı tutku. Yani o işi, o eylemi yapmazsa ölecek gibi davranma hali; kendine başka çıkar yol bırakmama hali. "Film çekmezsem ölebilirim" gibi düşünen insanın önünde ne durabilir? İnsan çıtayı ölüm olarak belirleyince (ölümden öte köy olmadığına göre) o uğurda her şeyi göze alabiliyor demek ki. Kendim de dahil, bu coğrafyada böyle tutkulu insanlar tanımadım. (Biraz Yılmaz Güney'i bu değerlendirme dışında tutabilirim) Bizim önemli bir eksiğimiz de bu galiba. Tutkuyla bağlı değiliz işlerimize, sevdiklerimize. Seviyoruz, çok mutluyuz filan ama tutku başka bir şey.
Bunun adı tutku. Yani o işi, o eylemi yapmazsa ölecek gibi davranma hali; kendine başka çıkar yol bırakmama hali. "Film çekmezsem ölebilirim" gibi düşünen insanın önünde ne durabilir? İnsan çıtayı ölüm olarak belirleyince (ölümden öte köy olmadığına göre) o uğurda her şeyi göze alabiliyor demek ki. Kendim de dahil, bu coğrafyada böyle tutkulu insanlar tanımadım. (Biraz Yılmaz Güney'i bu değerlendirme dışında tutabilirim) Bizim önemli bir eksiğimiz de bu galiba. Tutkuyla bağlı değiliz işlerimize, sevdiklerimize. Seviyoruz, çok mutluyuz filan ama tutku başka bir şey.
19 Aralık 2016 Pazartesi
Oflu Hoca'nın Şifresi-3
Vira bismillah!.. Daha Sümela'nın Şifresi-3 "Cünyor Temel"in mürekkebi kurumadan Oflu Hoca-3'ü yazmaya başladım. Oflu Hoca serisinin benden önceki 2 filmini yazan başta Hilmi Köksal Alişanoğlu abim olmak üzere diğer senarist arkadaşlarıma teşekkür ederim. Nöbeti ben devraldım, inşallah nöbet sırasında uyumam, bir vukuatım olmaz. Bildiğim bir şey varsa; Adem Kılıç hocamla birlikte defansta durduğumuz hiç bir maçta gol yemedik.
18 Aralık 2016 Pazar
Dinimiz, amin!
Arena marena, hibrit çim, lüks koltuklar, akıllı (işini bilen) stat ve Arap şeysi beni bir gram heyecanlandırmıyor. Trabzon'da doğmadım, baba, amca, dayı, abi yüzünden Trabzonsporlu olmadım. 14 yaşındaki devrimci duygularla dolu bir çocuk-gencin, şikeci bir İstanbul takımını bırakarak aşkla ve bilinçle aldığı bir karardır. Trabzonspor'a gönül verme nedenlerimi bugün yeni stada gömdüler. İmam çağırmaları da iyi oldu, selasını okumuş oldular. Öldürebilirler mi, asla! Ben ölünce bile yaşayacak bir sevgi bu. Bu vesileyle bilgisayarımdaki ekran koruyucumu paylaşayım. Beni bir sürü şeyden korudu bugüne kadar. İnşallah Trabzonsporumu da korur.
16 Aralık 2016 Cuma
15 Aralık 2016 Perşembe
Pazarları Asla
Seyredelim, düşünelim, arınalım... Jules Dassın'in Pazarları Asla filminde Hacıdakis'in müziğini Melina Mercouri seslendiriyor. 1,5 yılda yaklaşık 1600 film seyrettim. Her filmde giderek artan bir düşünce Pazarları Asla'yı seyrederken bir kez daha nüksetti; "Bu coğrafyada film çekmek 5 yil yasaklanmalı ve bu işe sevdalı herkes 5 yıl okuyup, yazıp, seyredip, dinleyip biriktirmeli" (Başta ben tabii. Çünkü planlarım yolunda gitseydi 2 yıl önce Laz Marks filmimi çekecektim. Şimdi geldiğim noktaya bakıyorum da, iyi ki planlarım tutmamış.)
8 Aralık 2016 Perşembe
Sümela'nın Şifresi-3 "Cünyor Temel"
Salih Kalyon ustamızı onlarca dizide ve filmde seyretmişsinizdir. Ama bu filmde bir başka döktürdü büyük usta. Filmimizden bu kadar umutlu olmamın önemli nedenlerinden biri de Salih Kalyon'un (zaten hep iyi olan performansının üzerine) özel olarak asılması ve zirve yapmasıdır. Bir mola anında, usta, senarist ve yönetmen bir arada.
7 Aralık 2016 Çarşamba
4 Aralık 2016 Pazar
Sümela'nın Şifresi-3 "Cünyor Temel"
Hep Akçaabat köfte, pide, hamsi ve kuymak mı yiyeceğiz; Kasım ayında film çekince Karadeniz soğuğunu yemek de farz oldu. Sağ ve sol baştaki Hulusi Kentmen ve Muzaffer Tema kılıklı kardeşlerim zengin rolü oynamıyorlar; çekim aralarında donmamak için bornoz giyiyorlar. Senaryomu uçuran birçok oyuncudan üçü; Timur Ölkebaş, Seymen Aydın, ben ve Çetin Altay.
30 Kasım 2016 Çarşamba
29 Kasım 2016 Salı
25 Kasım 2016 Cuma
24 Kasım 2016 Perşembe
Laz Marks Emice'den laforizmalar
ABD işsızlık verilerini açıklay, bizım borsa tepetaklak. La ABD’nın işsız sayisinın arttuği haberi bile gelıp bizım Annaymisun Nihat’a giriy? Ayiptur la, uşak zaten işsız.
1 milyar insanevladi gunde 1 tanecık hamsi bile tüketemiy. Ama bir avuç kan emici asalak, takalar dolusi hamsiyi tek başina mideye indıriy. İnsan aç susuz kalabilır ama hamsisız asla.
Hirsıza işadami dedıkleri içın bizım Pilita İsmail evinın balkoninda yakaladuği hirsıza, kolay gelsın patron, deyıp bi da sigara ikram etmiş. Uşağın kafasi televizyon seyretmekten sutlaç gibi oldi, neetsın?
Hirsıza işadami dedıkleri içın bizım Pilita İsmail evinın balkoninda yakaladuği hirsıza, kolay gelsın patron, deyıp bi da sigara ikram etmiş. Uşağın kafasi televizyon seyretmekten sutlaç gibi oldi, neetsın?
Sinemanın Beethoven'i; Kiyarüstemi
"Hayal etmek belki de yaşamın en önemli unsuru. Hatta görmekten bile önemli. ‘Hayal etmek’ ve ‘görmek’ arasında tercih yapmak zorunda kalsaydım, hiç kuşkusuz hayal etmeyi seçerdim. Hayal gücü ve düşlerin, körlüğü daha katlanılabilir bir hale getirdiğine inanıyorum. Hayaller olmadan yaşamak zor olurdu. Öyleyse varolsun hayaller!"
Godard'dan Kiyarüstemi'ye, Kiyarüstemi'den Godard'a...
Jean Luc-Godard’ın, Abbas Kiyarüstemi ile ilgili sıklıkla alıntılanan bir sözü vardır: “Sinema, D.W. Griffith ile başlar ve Abbas Kiyarüstemi ile sonlanır.” Kiyarüstemi, bu söze çok katılmasa da bir röportajında Godard’ın başka bir cümlesine atıfta bulunur: “Hayatın kendisi, iyi çekilmemiş bir filmdir.” / filmloverss.com
22 Kasım 2016 Salı
21 Kasım 2016 Pazartesi
Laz Kapital'den; Çikarun silahlari, savaş yabacağım
Netceğuk Hasan elindeki gazeteden okuyi; “Amerika Pirleşık Devletleri, İran’ın etkisini kirmak içın Suudi Arabistan’a 20 milyar dolarluk silah satişi içın onay verdi. İsrail ve Misir’a, 43 milyar dolarluk askeri yardum karari alindi. İran ise Rusya’ylan, tarihinın en beyuk silah anlaşmasini imzaladi.”
Sordi, “Ne olacak böyle dünyanun hali Laz Mars Emice?”
Dedum ki uşağum, Çehov, tiyatro tekniği içun der ki, ilk sahnede bir silah görunduği zaman bilun ki o silah mutlaka patliyacaktur.
Şimdi duşun bakayim, hau kadar füzeyi, tanki, topi ve tüfeği düğunlerde havaya sikasın diye mi satayi bu bet muncurli ABD?
Uygun zamani bulinca mutlaka kullandurtacaktur.
Liseli uşaklarun pek sevmedıği öğretmen tipi vardır, bular habersuz yazili yaparlar. Bu pokkiyenın soyi da dünya halklarini fiştıklar ve aniden savaşa sokar.
La yüzyillardır birbirımuzun girtlağina sarilacağumıza, tek bir kere bu koloti kafaliların girtlağina sarilsak işi bitureceğık ama…
Sordi, “Ne olacak böyle dünyanun hali Laz Mars Emice?”
Dedum ki uşağum, Çehov, tiyatro tekniği içun der ki, ilk sahnede bir silah görunduği zaman bilun ki o silah mutlaka patliyacaktur.
Şimdi duşun bakayim, hau kadar füzeyi, tanki, topi ve tüfeği düğunlerde havaya sikasın diye mi satayi bu bet muncurli ABD?
Uygun zamani bulinca mutlaka kullandurtacaktur.
Liseli uşaklarun pek sevmedıği öğretmen tipi vardır, bular habersuz yazili yaparlar. Bu pokkiyenın soyi da dünya halklarini fiştıklar ve aniden savaşa sokar.
La yüzyillardır birbirımuzun girtlağina sarilacağumıza, tek bir kere bu koloti kafaliların girtlağina sarilsak işi bitureceğık ama…
19 Kasım 2016 Cumartesi
Anne yemeği gibi; Abbas Kiyarüstemi
Kaldığımız yerden Kiyarüstemi abimize devam.
Bizim minik Karadenizli çocuğun videoda dediği gibi, "Bezdum da Yaşar emicemın deyimiylan, atın beni."
Devam edeyim, "Popüler sinemadan, Holivud'un çiğnenmekten pörsümüş konularından, insanı teğet geçen, yalan dolan duyguları pışpışlayan sinemadan bezdiyseniz size günde 3 vakit Abbas Kiyarüstemi yazıyorum.
"Rüzgar bizi sürükleyecek"
Ey sevgilim evime gelirsen eğer...
bana bir lamba getir
ve caddedeki o mutlu kalabalığı izleyebileceğim bir pencere... / Füruğ Ferruhzad
Bizim minik Karadenizli çocuğun videoda dediği gibi, "Bezdum da Yaşar emicemın deyimiylan, atın beni."
Devam edeyim, "Popüler sinemadan, Holivud'un çiğnenmekten pörsümüş konularından, insanı teğet geçen, yalan dolan duyguları pışpışlayan sinemadan bezdiyseniz size günde 3 vakit Abbas Kiyarüstemi yazıyorum.
"Rüzgar bizi sürükleyecek"
Ey sevgilim evime gelirsen eğer...
bana bir lamba getir
ve caddedeki o mutlu kalabalığı izleyebileceğim bir pencere... / Füruğ Ferruhzad
11 Kasım 2016 Cuma
7 Kasım 2016 Pazartesi
En Sevdali Yanımız: Kazım'ın Trabzonspor'u
Laz Marks Emice'nin en has uşaklarindan; Kazim'ın Tirabizonsipor'i,,,
6 Kasım 2016 Pazar
Sümela'nın Şifresi-3 Cünyor Temel
Filmimizin adını gereken lüzum üzerine değiştirdik. Daha doğrusu minik bir düzeltme yaptık. Sümela'nın Şifresi-2 dediğimiz her sohbette, "Aaa o oynamamış mıydı?" diyerek, Moskova'nın Şifresi Temel'i hatırlattı insanlar. Bu karışıklığı gidermek için ismi revize edip, "Sümela'nın Şifresi-3 Cünyor Temel" dedik. Öncülleri gibi bahtı açık olsun. Bu arada ben de sayılı günleri kalan Avni Aker'de görülüyorum.
5 Kasım 2016 Cumartesi
31 Ekim 2016 Pazartesi
24 Ekim 2016 Pazartesi
Biz ne yapıyorduk?
Sümela'nın Şifresi-2 Temel filmimizin bazı sahneleri Trabzon yaylalarında geçiyor. Zaten sisli, puslu olan coğrafyamız bu mevsimde iyice Tarkovski setlerine döndü. Biz gişe filmi çekerken ortam sinemanın büyük yönetmenleri Angelopulos-Tarkovski-Bergman'ın arayıp da bulamadığı atmosferde olunca haliyle kafamız karışıyor. Sisler dağılınca, "Biz ne yapıyorduk yahu?" dediğimiz oldu.
22 Ekim 2016 Cumartesi
Fasulye Sinema Kulübü 2 eksikle hazırdır
Sümela'nın Şifresi Temel filminde tanışan ve o günden beri düzenli olarak her hafta buluşup film seyreden ekibimiz, bir Sümela'nın Şifresi Temel filminde daha bir araya geldi. Eksiklerimiz var tabii ki; Kurucu üyemiz ve başkanımız Turgut Yasalar ve Ahmet Can Çakırca yok. Biz onların yerine köfte de yiyoruz, hamsi de...
21 Ekim 2016 Cuma
20 Ekim 2016 Perşembe
19 Ekim 2016 Çarşamba
İsrafil Kösesiz ilk çekim
Bugün Sümela'nın Şifresi-2 Temel filminin ilk çekim günüydü. Biraz da erken kalkmanın verdiği uykulu psikolojiyle, çekimler sırasında İsrafil'in bir yerlerden çıkıp geleceğini düşünüp durdum. En küçük molada bile bir köşede uyuyabilecek yetenekteydi ama kendisinin sahnesi olmadığı günde bile herkesten erken gelip, herkese çay da getirebilirdi. Ruhunu egodan ve stokçuluktan arındırmış bu güzel kardeşimiz bir yerlerden bizi seyrediyor mu bilmiyorum, ama arkadaşları onu hiç unutmayacak.
12 Ekim 2016 Çarşamba
9 Ekim 2016 Pazar
Gırgır kapakları
Sevdiğim kapak esprilerimden biriydi; çünkü YÖK Başkanı İhsan Doğramacı'yı bir öğrencinin (ki ben de o sıralar bir üniversite öğrencisi olarak Doğramacı tarafından doğranıyordum) ve Maliye Bakanı Adnan Başer Kafaoğlu'nu da bir emekçinin sırtına Notre Dame'ın Kamburu olarak yerleştirmiştim. Gürcan Özkan da bir güzel çizmişti. Tabi bütün bunlar eskide kaldı, artık kimsenin kamburu filan yok. Türkiye cennete döndü, az sonra da Huri'ler eliyor.
8 Ekim 2016 Cumartesi
Çooook Yakın Plan
Messi’nin futbol becerisi için, "telefon kulübesinde bile adam çalımlar" denir ya, ben de Abbas Kiyarüstemi’nin sineması için, "telefon kulübesinde bile film çekebilir" diyorum. Temmuz ayında kaybettiğimiz senarist, yönetmen, kurgucu, sanat yönetmeni, yapımcı, şair, fotoğrafçı, ressam ve grafik tasarımcısı (biraz Cırcır Böceği Muhlis’in kartviziti gibi oldu ama öyle) büyük usta için bir diğer ustanın sözünü nakledelim; "Sinema D.W Griffith ile başlar, Abbas Kiarostami ile biter." - Jean-Luc Godard
5 Ekim 2016 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)