30 Temmuz 2009 Perşembe

Fantom

Sene 1974... Kıbrıs çıkarması yeni yapılmıştı... Türk askeri adadaydı ve tüm yurtta
bir kampanya başlamıştı. Halk, kendi aralarında topladığı bağışlarla ordusuna fantom
savaş uçakları alacaktı.
Para bağışlayanların isimleri, Çayeli Belediyesi’nin hoparlörlerinden tüm kasabaya anons
edilmekteydi. “Bu cün ordumuza fantom almak içun bağişta bulunanlar; mütayit Cemal
Baştürk 20 lira, kebapçi Sami Boyayan 10 lira, püfeci Ethem Semerci 15 lira...”
Para bağışlayan kişiyi tanıyanlar alkışı basıyordu. Gerçi tanımayanlar bile alkışlıyordu
ama, tanıdıklarını bir başka alkışlıyorlardı.
Okulun bahçesinde top oynuyoruz ama aklım anons edilen isimlerde. Nasıl imreniyordum
anlatamam. Kafaya takmıştım; ben de adımı belediyenin hoparlöründe okutacaktım.
Fantomla ne yapılır, başka halkların başına kaç megaton bomba atılır, nah şu kadar
anladığım yaşlar değil tabi.
Ne yapıp edip bir para denkleştirip bu kampanyaya katılacaktım. Üzerimdeki ancak gazoz
içebileceğim 25 kuruşla gidip bağışta bulunmaya kalksam hemen kovarlardı, bunu biliyordum.
Bir şeyler yapmam, sermayeyi üçe, dörde katlamam lazımdı. Bir kaç gün okul harçlıklarını
biriktirdim, gazoz filan içmedim. Takviye olarak da dayımın ceketinden bozuk paraları yürüttüm.
Tipitip sakızları yeni çıkmıştı. Sakızın içinde Tipitip karakterinin maceraları vardı.
2 lirayla bakkaldan bir kutu Tipitip aldım. Deli gibi gezinip sakız satmaya çalışıyordum.
-Tipitiiiip geldiiii, haydi, hem gül hem çiğne!.. Baktım kimse ilgilenmiyor hemen bombayı patlattım.
-Tipitip Karadenizliymiş. Bizum buralıymış... Burnuna bakın anlarsınız…
Bizim coğrafya hemşericiliğe düşkündür. ‘Tipitip Rizeliymiş’ asparagasım bomba etkisi yaratmıştı.
Rizeli Tipitip’leri tutturabildiğim fiyata satıp, parayı ikiye üçe katladım.
Normalde neredeyse bir aylık gazoz param olan 5 lirayı götürüp ellerimle belediyedeki
amcalara verdim. Adamların acayip sempatisini toplamıştım. İlk defa bacak kadar bir
çocuk Fantom kampanyasına katılıyor ve para bağışında bulunuyordu.
Parayı verdikten sonra vııın, doğru kasabanın en işlek caddesindeki çay bahçesine.
Bütün mahalleliyi, akrabayı, eş ve dostu teyakkuza geçirmiştim. Ama kalabalık
vıdı vıdı konuşuyor.
-Ya bi susun n’olur. Abilerim amcalarım, birazdan adımı anons edecekler.
Yarım saat oldu tık yok. Tekrar belediye binasına...
- Amca benim adım ne oldu?
- Evladım yüzlerce adam var, sana birazdan sıra gelecek.
Dışarda o muhteşem anı bekliyorum... Birden, “Bu cün ordumuza fantom almak için
bağişta bulunanlar, kahveci Recep Kamer 100 lira, Yılmaz Okumuş 5 lira, bankaci Mehmet
Soykan 50 lira...” Bir an bayılacakmışım gibi hissettim. Yer, altımdan çekilir gibi oldu.
Bağırarak koşuyordum, “Demin anons edilen Yılmaz Okumuş var ya, o benim...”
Gerçi önümde ve arkamda anons edilen zengin lavuklar 50 ve 100 liralık bağışlarla benim
minik 5 liramın havasını kaçırmışlardı ama olsun...
Babam, eşe dosta, “Bizim çocuk ordunun Fantom kampanyasına yardımda bulunmuş” diye
çaktırmadan hava atıyordu.
Gece uyuyamamıştım. Kasabada adım Fantom Yılmaz’a çıkmıştı.
Pekiiii, sonra ne mi oldu? Birkaç yıl sonra yani İstanbul’a taşındık.
Ver elini Kabataş Erkek Lisesi...
Bir ay içinde kısa dönem solculuk kurslarını bitirip savaşa hayır saflarına katılmıştım.
Sonradan Fantom’a karşı çıkacağımı ne biliyim? Çocukluk işte.
Ya da solculuk işte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder