2 Eylül 2009 Çarşamba

Efsane Maraton küllerinden doğuyor

Doksanların sonunda, iki binlerin başında Efsane Maraton'da olmak vardı...
Tribün jargonuna az çok aşina olanlar bilecektir Efsane Maraton'un neye tekabül ettiğini; ama ben bilmeyenler için biraz diskur çekeceğim müsaadenizle...
Efsane Maraton, Fenerbahçe ile özdeşleşmiş ve ikon haline gelmiş bir mefhumdur bugün itibarıyla. Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nun 2000'lerin başında 'Avrupai' bir şekle bürünmesi kaygısıyla 'restorasyon'a girmesinden evvel 'sosyete tribünü' diye tabir edilen Numaralı Tribün'ün karşısındaki tribüne verilen ödül mahiyetindeki isimdir Efsane Maraton.
Şeref Abi'nin, Pepe Metin'in, Sakallı Aykut'un, Bağlarbaşılı İbrahim'in ve adı şimdi zihnime üşüşmeyen daha birçoklarının 'Amigo' sıfatıyla kimi zaman kahrını, kimi zaman da neşesini başında çeken isimlerin olduğu efsane bir tribündü Maraton.
O tribünde susmak, durmak, dinlenmek, oturmak büyük günahdı! Aksi ise sevapların da sevabıydı...
Oraya gelen memurun, askerin, işçinin, patronun, polisin ve daha bilcümle vatandaşın rütbesi bir, görevi tekti; taraftar olmaktı Efsane Maraton'da vazifelerin en hakikatlisi...
İnsanların sıkış pıkış olduğu ve bu sebepten hep onları kol kola görebileceğimiz bir mekandı Efsane Maraton. Orada herkes birbirini tanır; selam alıp, sevgi verirlerdi birbirlerine...
Kibir olmazdı hiçbirinin halinde. Zaten kibiri olanın da orada işi yoktu. Sosyete Numaralı ne güne duruyordu?!
Harçlıklarından üç beş kuruş biriktirip de bir bilet parası denkleştiren liseliler, üniversiteliler de bolca müdavim olurdu oraya. Bugünkü gibi fahiş bilet fiyatlarıyla tribünün bir kilometre bile yanına yaklaşamayanlardan daha şanslıydılar!..
İmrenirdi İnönü, Sami Yen...
Nasıl imrenmesinler?
Bir tribünün hep bir ağızdan kıyasıya haykırdığı o zamana dek hangi tribünde görülmüştü?
Susmanın bir istisna bile olmadığı, izleyenin istemsizce hipnotize olduğu bir efsane...
90 dakika ulvi bir trans hali...
Ne zaman ki Efsane Maraton yıkıma uğradı; o ruh da enkazın altında kaldı işte o gün...
Hatıralar erozyona uğradı tümden.
Dağıldı Efsane Maraton'un bıçkın delikanlıları, ağabeyleri... Hepsi bir bir zorunlu sürgüne gönderildi kale arkalarında.
Bununla da bitmemişti ki...
Biletler de artık cep yakar hale gelmişti. Mahallenin çocuklar artık tribüne giremez olmuş; onlardan boşalan yere de 'sermaye babacıkları' tünemeye başlamıştı ufaktan ufağa.
Taraftar gitmiş, seyirci gelmişti artık. Taraftar kalmaya çalışanlar da tribünlerin en ücra köşelerine gönderilmiş, sesleri duyulmaz olmuştu nitekim.
Mamafih içinden çıkılmaz bir haldi gözler önünde cereyan eden. Bunu gören yürek nasıl dayanaydı... Dayanamadı zira. Toplandı gruplar bir bir, defalarca çözüm bulmaya çalıştılar sabahlara kadar süren ateşli konuşmaların içinde...
Olmadı...
Bir çözüm denediler, olmadı...
İki çözüm, üç çözüm, dört çözüm denediler olmadı...
Ta ki bu seneye dek...
Efsane Maraton ruhunu canlandırmak için tekrar Maraton'da toplandılar taraftarlar. Geçen sene Maraton E Blok'u fethettiler, bu sene de A ve B Blok'u.
Kolay olmadı oraları kazanmak, inanın hiç kolay olmadı.
Bin türlü alengirli işler örüldü başlarına. Kimi komik cezalara çarptırıldı, kimi tribünden tasfiye edildi öyle ya da böyle... Ama mücadele bitmedi ve işte kazanıldı Maraton'un bir bölümü.
Bugün Maraton A ve B Blok'u kazananlar efsaneyi küllerinden yeniden canlandırmaya başladılar. Yeniden televizyonda taraftarın sesi gür bir şekilde duyulmaya başlandı.
Yeniden spikerler, "Kadıköy yıkılıyor" diye ünlemeye başladı.
Yeniden yüreğime umut filizleri yeşerdi.
Yeniden, yeniden, yeniden...
Seyircilerin başı sağ olsun ziyadesiyle. Taraftarlar fethetmeye başladı Maraton'u; geliyor Efsane Maraton ruhu...
Küllerinden doğuyor...
Yine, yeni, yeniden...
Ali Ersin Kelleci / Renkhaber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder