16 Aralık 2009 Çarşamba

Politikleşmiş köfteler

Yıl 70’lerin başı... 6 bin nüfuslu küçük kasabamızdan sıksan 2 bin tane oy çıkmaz... Ama bütün siyasi liderler ne yapıp edip seçim gezilerinde bizim kasabaya da uğruyorlardı. Süleyman Demirel’i, Bülent Ecevit’i, Necmettin Erbakan’ı, Alparslan Türkeş’i, Turhan Feyzioğlu’nu, Ferruh Bozbeyli’yi küçük yaşta tanımamın nedeni budur.
Bazen büyük şehirlerde bile miting yapmayan bu liderler minicik Çayeli’ne niye uğruyorlardı? Bizim verdiğimiz 1 oy, 5 tane yerine mi geçiyordu? Yooo!..
Bu arada bir şeyi fark ettim, liderler mutlaka Hüsrev Köfte Salonu’na uğruyorlar.
Seçim dönemi dışında bile büyük iş adamları, gazeteciler, askeri erkan, Cumhurbaşkanı, Başbakan, ünlü sanatçılar, futbolcular gelip burada yemek yerlerdi.
Vay uyanık siyasetçiler vaaay, dertleri Çayeli halkına seslenmek değil, o mis gibi köfteden tıkınmak ve dünyada eşi benzeri olmayan kuru fasulyeden lüplenmek.
Geçerken de “Size seslenmeye geldim değerli Çayelililer, beni seçerseniz yaş çay alım fiyatını Amerikan Dolarına eşitleyeceğim...” diye kıtır atıyorlardı bize.
Küçük çocuğum ama o kadar da sazan değilim. Bütün parti bayraklarından birkaç tane biriktirdim. Banka müdürünün oğlu Sezgin’le birlikte Hüsrev Köfte Salonu’nun önüne gidip kamp kuruyoruz. İçeride kim var, Demirel mi? Başlıyoruz Adalet Partisi bayrağını sallamaya... Demirel dışarıda bayrak sallayan bacak kadar sevimli çocukları görünce gülümsüyor tabi. “Alın bağalım içeri çocukları.” Biz hemen hazır kıta içeri dalıp, şap şup elini öpüyoruz. “Aç mısınız çocuklar?” Kikirdiyoruz... Hemen köfte servisi ve bir güzel tıkınıyoruz.
Ertesi gün, Ecevit geliyormuş. Hoop lokantanın önündeyiz ve CHP bayrakları sallıyoruz. Ecevit, “Karaoğlan” diye bağırmamızdan çok duygulanıyor. “Çağırın gelsin çocuklar.” “Akgünlere, Karaoğlan gelecek dertler bitecek” diye diye 1,5 köfte, iki sütlacı mideye indiriyoruz.
Bu arada kaşar politikacılar gibi partilerin seçim programlarını takip eder olduk.
Yarın Milli Selamet Partisi’nin mitingi var. Gelsin MSP bayrakları.
Erbakan da bu kadar küçük mümin veletleri görünce kayıtsız kalamıyor tabi. Biz yine yan masada karnımızı parti teşkilatının kasasından doyuruyoruz. Yalnız salondaki garsonlar bizim siyasi oportünistliğimize uyanmaya başladılar.
-Ula siz her gün parti mi değiştureyisunuz?
Bu hikayenin sonu nasıl mı bitti?
O gün iki miting birden vardı. Sabah Cumhuriyetçi Güven Partisi’nin, öğleden sonra da Demokrat Parti’nin. Hem Feyzioğlu hem de Bozbeyli bizimle çok ilgilendi, yanaklarımızı sıktı. Ve rüşvetimiz olan köfteleri lüplendik. Fakat mideler minik tabi. Bir günde iki tane mitingi ve 4 porsiyon köfteyi kaldıramadı. Mide fesadına uğramıştık. Sezgin’le birlikte kusuyorduk…
Midem yediğim siyasi köftelerden o kadar bulanmıştı ki, o gün bu gündür hiçbir partiye oy vermedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder