15 Şubat 2010 Pazartesi

Aç da kendi oligarkınla dalga geç

"Dinamo Moskova 3-0 kazansın. Goller ikinci yarıda olsun. Birini kafayla, diğerini sol ayakla, üçüncüyü de frikikten atsınlar." Leonid Ilyich Brezhnev
(Fotoğrafı bulduğum sitedeki notu da paylaşayım: "Bir zamanlar bu fotoğrafı yayınlamanın bedeli Sibirya'daki maden ocaklarına yolculuktu" Yukardaki cümle sahibine ait değildir...)


Yukarıdaki yazı 'paranteziyle, tırnağıyla, yorumuyla ve fotoğrafıyla' acetobalsamico adlı siteden alındı. Fikir özgürlüğü en azından kağıt üzerinde var. Bu bir fikirdi, ben de fikrimi belirteceğim.
Çocuk yaşlarda çalışmaya başladığım Gırgır Mizah Dergisi vasıtasıyla büyük bir medya imparatorluğu olan Haldun Simavi’nin Web Ofset'ine de girmiş gibiydim. Başta Günaydın Gazetesi olmak üzere grubun diğer dergi ve gazetelerindeki spor yazarları ve spor müdürleriyle tanıştım. Yıllarca bant karikatür çizdim spor sayfalarına. Daha sonra Sabah Gazetesi bünyesinde Dolmuş Mizah Dergisi'ni çıkardık. Fotomaç'ın kuruluş aşamasında Tevfik Yener Ağabey sayesinde mizah yazarı ve karikatüristlerin de bu gazetede çokça yer alması planlanmıştı. Sonra Takvim Gazetesi'nde yine bir mizah yazarı kimliğimle 1 yıla yakın spor servisinde çalıştım. Bunları niye anlattım; sonraki yıllarda çoğu yazılı ve görsel basında spor müdürlüğü yapan Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, Galatasaraylı bir çok insanı tanıdım. Bunlarla bir çok sabah toplantısı yaptım. Bu kulüplerde yöneticilik yapmış insanlarla sohbet ettim. Bunların bazen "Şecaat arz ederken merdikıpti sirkatin söyler" hesabı, başarı diye hangi maçları nasıl bağladıklarını, hangi maça hangi para çantasının gittiğini önceden anlattıklarını hatırlıyorum. Gülüp geçerlerdi bir de; "O hoo, geçmiş olsun, bizimkiler daha büyük bir çanta yolladı o takıma. Bizim başkan işi tepeden bitirdi oğlum"
Sabah toplantısında maç sonucu verdikleri bir Avrupa Kupası maçı hatırlıyorum. Doğu Bloku yeni dağılmış, anlı şanlı bir takımımız İstanbul'da 1-0 yenilmişti. Maçı çevirmesi çok zordu. Polonya takımı zıpkın gibiydi. Sevgili arkadaşımız gülerek, ".... Abi bir çanta USD'yle işi bitirdi. 2-1 alacağız" demişti. Akşam maç 2-1 bitti.
90+12 dakika oynanan maçlar, 'yan hakemlere çalışın' diye sırıtırak diğer takım yöneticilerine akıl öğreten yöneticiler, 8-0'lar... Şampiyonluğa ramak kalmışken bir Altay maçında kolu kanadı 3 kırmızı 7 sarı kartla kırılan Gençlerbirliği, 3-0'la ilk yarıyı bitirip, ikinci yarı 4 gol yiyen ve maçı 4-3 yenik kapatan Gaziantepsporlar...
Hatırladıklarımı yazsam rahat 100 post oluştururum.
Ki asıl bu konularda bütün kahvehane ağzına, militarist bakış açısına rağmen futbol konusunda Hz. Ali adaletine sahip olduğuna inandığım Erman Toroğlu'nu dinlemek lazım. O temiz denilen 60'lı yıllardan beri ne dolapların döndüğünü, ne şikelerin ligin kaderini tayin ettiğini ve günümüzde artık kurumsallaştığını çok güzel ima eder, işaret eder.
Tabi ki tamamını anlatamaz, çünkü; o zaman bu oyuna bir son vermek gerekir. Ee, bu bir çark ve herkes nemalanıyor. Konuşursan, ne Maraton olur, ne aceto balsamico...
Malum marka değerini korumamız lazım.
Şimdi dönelim Brejnev'e... Çavuşesku'nun Romanya'sında 'gol kralı olsun ve Altın Ayakkabı alıp, Romanya'nın adını duyursun' diye Camataru'ya bir maçta yarım düzine gol attırılıyordu. Ayrıca askerlerin takımı diye Steau Bükreş'in otomatiğe bağlamış gibi seri halde şampiyon oluşunu hatırlarız. Bunun SSCB'de de olup olmadığı hakkında sağlam bir kanıt elde yok. Olabilir mi, olabilir... Sosyalist bir ülke olmaktan çıkıp, bürokratik bir diktatörlüğe dönüşen ülkede olabilir.
Fettullah Gülen yapılanmasının, Milli Takım Teknik Direktörlerinin başını yediği, bir tarikata, bir sağ oluşuma, hatta derin devlete, mafyaya sırtını dayamadan takım bulamayan futbolcular ve teknik direktörler ülkesinde ve bu bataklıkta Brejnev masum duruyor vallahi.
Son 40 yıldır Türkiye Demokratik bir Halk Cumhuriyeti olsaydı, en az 20 lig şampiyonluğu el değiştirirdi.
Artık kim neresiyle atarsa atsın...
(Not: Bir Trabzonsporlu olarak Bursaspor'u 5-1 yendiğimiz kupa finalinde, kaleci Nitu'nun, Zalad'dan taha temiz olduğunu zannetmiyorum. Mehmet Ali Yılmaz'ın, Bülent Yavuz'u arayıp, "Samsun deplasmanında bize kaybettirme, yoksa küme düşme tehlikesi yaşarız" mealinden konuşmalarının teknik takibe takıldığını da biliyor ve göz ardı etmiyorum. Bu ortak bir kirlenmedir. Ama oligarşik hiyerarşi bunun çok ötesinde, başka bir şey. Bunu göremeyen Che takı ekli Fenerli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı solcu dostlara şaşırıyorum.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder