11 Ekim 2010 Pazartesi

Atılgan Korkmaz / Buyur burdan bak - 51

Üretmeden ekonomide başrol oynamak
Yeni dünya kapitalizminin en acımasız kozlarından biridir, geleceği daha bugünden tükettirip, insanları gelecek kaygısına sokmak ve hayata tutunabilmek için sisteme koşulsuz biat etmesi gerektiğini empoze etmek.
Tüketim toplumu müptelası milyarlarca insan bu şekilde zaptedilmiştir hali hazırda.
Bireysel krediler, kredi kartları, morgıçlar ıvır zıvırlar derken bireysel bazda kolunu sisteme kaptıranlarlardan elbet kurtulan olmuştur ama genelimiz bacağımızı kurtarma kaygısında boğuşuyoruz.
Asıl endişe verici hal, bu durumun hazmettirilmiş olmasıdır. Bu sistemin, temel insani değerlere ihanet olduğu gerçeğine rağmen, vazgeçilmez bir tutku olması ciddi boyutta ürkütücü sonuçlar doğurmaktadır. Hem sayı olarak bireysel suçlardaki artış, ve suçların akla hayale sığmayacak derecede çeşitlenmesi en basit örneğidir.
Mikro boyuttaki bu negatif gelişmenin, makro boyuttaki yansıması ise daha acımasız bir haldedir. 2003 yılında AKP hükümeti ile birlikte, farklı bir Türkiye portresi çiziliyor, hem içeride hem dışarıda. Tayyip Erdoğan liderliğinde büyüyen, gelişen, ekonomide rekorlar kıran, özellikle Orta Doğu ve Dünya genelinde önemli bir aktör gibi gösterilen Türkiye.
Devleti küçülttük, özelleştirmelerle. Dış borçlanmayı özel sektörün sırtına yükledik sonra ve Devleti komisyoncu moduna soktuk. Yüksek faizle yurt dışından para ithal ettik, etmeye devam ediyoruz daha da. Dünya'da sığınacak liman sıkıntısı yaşayan sermaye, bir kaç gelişmekte olan ülkeye gözünü çevirdi. Bunlardan biri Brezilya diğeri biziz. Değersizleşen, içi boşaltılan onlarca şirket İMKB'de gerçeğin çok üzerinde balon misali şişmiş rakamlardan işlem görüyor. Bizim şakşakçı yandaşlar, mutluluktan havaya uçup idareyi öve öve bitiremiyorlar.
Şimdi biraz acı gerçeklerden bahsedeyim, dünyanın en ucuz fasoncusu Çin zannediyorsunuz değil mi? İşte kazın ayağı öyle değil. Çin üretim dengesi olan bir ülke, ve fasonculuktan elde ettiği tonla serveti hammadde ve dünya çapında markalara yatırım yaparak gerçek bir süper güç olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Ya biz? Sadece kredi borcunu finanse edebilmek için kul köle olmuş, zararına ve hatta karşılığını alabilme riskini bile hesaba katmadan üretmek zorunda kalan bir özel sektöre sahibiz. Bu mudur sanayicilik? Senin en kolay kendini döndürebildiğin tarım ve hayvancılık dibe vurmuşken, dünya kapitalizmine yüksek faizle kölelik yapmak, nasıl bir kahramanlıktır sorarım size? Kendi otomobil markamız mı oldu, cep telefonu mu ürettik, bilgisayar mı ürettik, üretmeden, değer katmadan, öz sermayemizi bile oluşturamamışken daha nasıl ekonomiye yön veren bir aktör olmaktır, bana biri izah etsin?
Bu arada Brezilya, bir dizi önlem paketi ile üçkağıtcı yabancı sermayenin bırakın devlete yapışmasını, özel sektöre bile dadanmasına müsade etmiyor, borsaya girişlere sınırlama getirdi. Bizim borsa rekor üstüne rekor kırıyor bakalım bu bomba patladığında şakşakçılar kimin yanında saf tutacak, son derece demokrat bir duruş sergileyip darbe çığırtkanlığı yaparlarsa şaşırır mısınız ki sabıkasız da değiller hani?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder