Şu gerçeği kabul etmek gerek. Sinema büyük paralar işi değil, büyük yürekler işi. Yoksa İran’dan, Lübnan’dan, Kore’den, Çin’den ve de Latin Amerika’nın her köşesinden (genelde 3. dünyadan) böyle insanı yakalayan, yüreklere dokunan filmler çıkmaz - çıkamazdı.
Don Justo’nun, Roberto’nun ve Maria Flores’in yolu farklı hikayelerden sonra Patagonya’da kesişir. Yahu kardeşim, bu insanlar bu hikayeleri yaşıyordu da gizli kamerayla mı tesbit ettin? Bu ne sıradanlık, bu ne sahiciliktir. Filmdeki köpek bile bizim kalaslardan iyi oynuyor inanın.
Bu filmleri seyrettikten sonra, “Bu ülkelerde de bayram filmi, sömestr filmi çeken yok mudur?” “Dünyanın bütün güzel mankenleri ve kadınları latin ve slavken bu latinler bir tane bile manken kullanma gereği duymazlar mı?” “Türk Sineması her bir bokunu taklit ettiği Amerika’nın küçük versiyonu olmanın dışında bir çıkış yolu bulamayacak mı?” gibi sorular insanın aklına takılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder