F tipi demokrasi ve ABD tipi demokrasi
Wikileaks belgeleri yayınlandıkça, safi içindeki bilgilerden değil ama takınılan tavırlardan da yalanlar gerçeklerle yüzleşmeye yüz tuttu açıkçası,
İlk olarak, dönemin ABD büyükelçisi, gündem de sıkıştığı anlarda soluğu yurtdışında alarak zaman kazanıyor başbakanımız daha sonra ortalık durulduktan sonra hamlelerini bir bir yapıyor diyor, bir belgede.
Başbakan nerede? İkinci gündem adamı Davutoğlu nerede? Gündem fokur fokur kaynarken neden muhattaplar ortada yok acaba!?
Taraf gazetesinde yayınlanan bilgi ve belgelerin doğrulukları henüz ispat edilmemişken,
Söylemler adam akıllı bir iddiaya dönüşmemişken,
Birilerinin yazmadığını söylediği, ve yazdığı ispat edilemeyen günlükler üzerinden,
Yaklaşık iki yıldır içeride hukuksuzca tutulan onlarca sanık, açığa alınanlar vesaire vesaire...
Tüm bunlar demokrasinin sert adımları olarak lanse edilirken,
Diğer yandan hükümetin bakanı Taner Yıldız, kendi ifadesi ile "ortalık toz duman olmuşken" mevcut anlayışın tanımı ile, ,
Mevcut zanlılar, "O demokrasiden(!)" paçalarını yırtacaklar mı?
Huylu huyundan vazgeçer mi hiç? ABD dış işleri literatüründe "deli" olarak nitelendirilen Davutoğlu, o dış işlerinden sorumlu Clinton ile görüşüyor ve özür dilendiğini, sayın bayana teşekkürlerinin ardından açıklıyor, manalı bir o kadar pişkin gülücüklerle.
Aynı dakikalarda medya önüne çıkan Bayan Clinton, bizim aleyhimizde Batı dünyası ile ittifak arayışı içinde olan İsrail'in en büyük stratejik hedefi olan amma bizim can ciğer kuzu sarmamız İran aleyhinde konuşup O'nların yüreğine su serpiyor hem de dayandırdığı belgeler, Wikileaks belgeleri.
Sayın Başbakan ve Davutoğlu sorarım size bu "medeniyetler ittifakı" ve "sıfır problemli dış politika" söylemlerinize neler oldu böyle? Arkamızdan afedersiniz ama kuyu kazmayan yok.
Bizimle dost olanlar sadece başbakanımızın şahsi maddi ilişkileri çerçevesinde kalmış oldu sanki.
Müttefikiniz ABD, özür diliyor ama bu belgeleri yalanlamak yerine diplomatlarını göklere çıkarıyor, ne olacak bu işler?
Son olarak bu yazışmalar, 1966'ya kadar gidiyor. Daha henüz açıklananlar buzdağının görünen yüzü, samimiyetini ne zaman mı anlarım;
Tansu Çiller dönemi açıklandığı zaman,
Seksen sonrası Özal döneminde yaşananlar açıklandığı zaman,
1980 darbe dönemindeki yazışmalar açıklandığı zaman,
1974 Kıbrıs harekatı dönemindekiler açıklandığı zaman,
Umarım toz dumana adam akıllı birbirine karışır, merakla bekliyorum. Yukarıdaki bilgiler ışığında F tipi demokrasi anlayışının nereden peydahlandığını umarım siz de benim gibi net bir biçimde anlıyorsunuzdur sanıyorum.
bi kere "medeniyetler ittifakı", "ılımlı islam" gibi zırvalar, sonu siyonizme varan evangelist anlayışın ilk aşamasıdır.
YanıtlaSilher satırda söylenecek şey var; ama bana en çok koyan sırf slogan attılar diye 18 tane gencecik, başarılı, ufku geniş insanı hapse atıyosun da sana ve şürekana demediğini bırakmayan adamlara niye gıkın çıkmıyo?
çıkamaz. köleler, efendilerine karşı çıkamazlar çünkü.
ulusal, dini, tarihi, kültürel tüm değerlerini hiçe sayıp, arkasına sığındığı Allah'ı yeşil sermaye için yok sayıp, kalbinin bütün pisliğini türban denen beze sakladığını sananlar, o sonsuz karanlıklarında debelenip duruyorlar. çoktan yitirdikleri haysiyetlerini geri kazanmak isteyeceklerine, kendilerine deli diyenlerle yan yana pişmiş kelle gibi sırıtıp, öfkelerini de gencecik çocuklardan çıkartıyorlar.
a. koyarım ben böyle işin de yöneticinin de...
madem salih tuna'lar, rasim ozan kütahyalı'lar, ayşe hür'ler insana "çüş" dedirtecek derece çirkinleşip de "düşünce özgürlüğü" diye sıyrılıyor, bu da benim özgürlüğüm. var mı ötesi?..