27 Kasım 2010 Cumartesi

Şiirin Şerefli Çocukları’na dair, kısaca

“Biz bir şairi şiir yazsın için ölümle korkuturuz dom!” Ece Ayhan

Bu ülkede bütün şerefli şairler, yoksul yaşayıp yoksul ölmüşlerdir, siyasi erkin köpeği olmayı reddederek. Ne başbakanların sofrasında çanak yalamışlar, ne “devlet sanatçısı”! diye ucube bir tanımı olan, siyasi erkin ulufesine itibar etmişler, ne devlet televizyonunda hükümet uşaklığıyla köşe kapmışlar, ne meclise girme ulufesine takla atarak devletin kadrolu uşak-şaircikleri olmuşlar, ne de siyasi erkin sunacağı herhangi başkaca maddi-manevi olanağa tevessül etmişlerdir. İşte “Sivil Şair” Ece, işte “Romantik Komünist” Nazım, işte “Cins Şair” Cemal, işte Turgut, işte Can, işte…işte tüm onurlu çocukları şiirin. Hepsine, kalbimden havalanan serçeleri yolluyorum, içten teşekkürlerimi ve saygılarımı sunmak için, şiir-sanatçı-aydın namusunun nasıl olması gerektiğine dair, hayatlarıyla bizlere pırıl pırıl birer örnek oldukları için her biri.
Serkan Engin "Şiirli Köyün Delisi"/ Kasım 2010

4 yorum:

  1. onurlu bir halktık çünkü o vakitler... bizi anlatırdı o şiirler.
    oysa bugün...

    YanıtlaSil
  2. bilgi eksikliğiniz var cüzzamlı melek. özellikle cumhuriyetin ilk döneminde, pek çok şair, chp çatısında meclise girmiş ve kadrolu, uşak şaircik olmuştur. aynı pasifleştirme, köpekleştirme çabası tkp'li komünist şair nazım hikmet'e de uygulanmak istemiş ama sökmemiştir. "bir dinozor'un anıları" adlı kitabında mina urgan, gözlerinin önünde gerçekleşen bu teklifi ve nazım'ın tepkisi yazmıştır. mina urgan'ın üvey babası falih rıfkı atay, övgüler eşliğinde nazım'ı chp'ye katılmaya davet etmiştir, elbetteki asıl ipleri tutan mustafa kemal'in talimatıyla. nazım ise yerlere yatarak kahkahalarla gülmüş ve cevabını böylece vermiştir.

    YanıtlaSil
  3. :)

    ben genellikle söylediğimin anlaşılıp anlaşılmadığını dert etmem. sadece söylerim. devamını getirirsem ve bunun varacağı yeri düşünürsem, söylemek istediğimden başka her şeye benzer o artık...

    ece ayhan'ın resmini gördüm yazıda ve aklıma turguy uyar'la ece ayhan'ın balık pazarından mezgit alıp, pişirmesi için tomris hanım'a getirdikleri bi sahne geldi.
    sevginin, hoşgörünün ve iletişimin olduğu yıllar... komşulukların ve fasıl müziklerinin... toplumun henüz bu kadar kirlenmediği günler... hepsi buydu.

    YanıtlaSil
  4. Ece Ayhan ile bir söyleşiden alıntılar:

    "Mülkiyet hırsızlıktır. Bu cumhuriyet emlak cumhuriyetidir. Ne düşüncemin ne de şiirimin iktidar olmasını istemem. Ben insanın peşindeyim."
    "Biletim bitiyor, karşıya geçemiyorum. Emekli maaşım yok, sigortam yok. Konserlere, davetlere gidemiyorum. Sinema günleri için bir arkadaşım para gönderdi, bazen, kırk yılda bir böyle şeyler oluyor. Elde etmek için bir şey yapmam. Kuyruğunu dik tutmak diye bir deyim var ya".
    "Cemal Süreya milyarder olabilirdi. Milletvekili olabilirdi. Neden olmadı? Düşünmek lazım. İlla ki bizim gibi yaşamak gerekmiyor ama mekanizmayı da anlamak lazım".
    "'Anadolu Ortaçağı'. İşte tam da burada duruyoruz. Bu toplumun insan toplumu olduğu konusunda kuşkularım var, güvenmiyorum, tam anlamıyla kötülük toplumu. Kötülük için toplanıyor ama iyilik için toplanmıyor."
    "Asi adam, hırçın adam, tepen adam, genel geçerliliğini iliştirmek isterler bana Bunu biliyorum.. Zokayı yutmayacaksın, kül yutmayacaksın. Örülen bu çemberi kırmak için her şeyi yapacağız."
    "Bu toplumdan, bu tarihten olmaktansa
    'doğal' bir adam olmayı seçiyorum ben. 1940 Ekim'inde Çanakkale'den İstanbul'a gelmişiz. Karartma geceleri. İstanbul, Sirkeci benim şiirlerimin başkenti olacaktır doğallıkla. Soluk alıp verdiğini gerçekten duyduğum tek kent İstanbul. Eski ve yeni İstanbul'un kimseyi dinlemezliğini seviyorum, başkaldırışını seviyorum, direnmesini seviyorum."
    "Gözüm arkada kalmaz. Söyleyeceklerimi söyledim."

    Ece AYHAN

    YanıtlaSil