16 Mart 2010 Salı

Haydar Işık / Başaltı notları - 38

Haydar Işık'ın stand-up gösterisinden kısa bir bant yayın
beni ne 'aşk-ı memnu'lar, ne 'ezel'ler, ne 'yaprak dökümü'leri istedi de, emperyalistler vermedi. "işçisin sen işçi kal" dediler. "iyi" dedim, "sınfımdır, 6 edebiyat a'dan beri".
ama dedim hikayelerimiz var, acılarımız...
türkiye'de c-4 burada eksi 2'dir. almanya'da vardiyesinden çıkıp paydos sonrasında evlerine giden işçi arkadaşları sokaklardan toplarız biz. çünkü bir çoğunun pestili çıkmıştır. yorgunluktan evlerine varamazlar.
daha bu sabah opel işçisi arkadaşımız veysi'yi, gece vardiyesinden sonra evine iki durak kala yol ortasında ve ayakta uyurken bulup evine teslim ettik. az ileride siemens işçisi kazım'ı prostat sancısıyla duvarın dibinde işerken ve acı içinde çığlık atarken yakaladık. "lan kazım son damlaya hakim ol, sonra gelip bizle toka yapıyosun, dikkat et!" dedim.
bir nebze olsun acısını, yaptığım kötü espiriyle berteraf etmeye çalıştıysam da, kazım'ın kanaması yoğunlaştı. eve taşıyamadık o'nu. ambulansa bırakıp yolumuza devam ettik.
tam köşeyi dönecektim ki, ne göriim? haupwache meydanını süsleyen, prusya döneminden kalma yedi figürlü insancıklar olmuş sana sekiz. "lan" dedim, bu almanların mizah literatürü tek paragraftır. hani hacivat - karagöz ya da nasrettin hoca kadar zengin kişilikleri olsa, heykellerden biri doğurdu sekiz oldular derim. merakım iyice arttı. yaklaştım heykelciklere. hava kış kıyamet (ne zaman günlük güneşlik oldu ki?) "bu yeni bir heykeldir, adamlar sanata düşkün, melih gökçek gibi içine tükürmüyorlar, bi yenisini daha eklemişlerdir" diye ihtimaller türettim. biraz daha dikkatli bakınca bu yeni heykelciğin bizim lufthansa'da çalışan işçi arkadaş erzincanlı abidin olduğunu fark ettim. meğer garibanın bel fıtığı tutmuş. kırk dakikadır kalakalmış orada heykel gibi.
dahası da var. iş veren çıkış verecek korkusuyla rapor almayan ve 13 yıldır doktora gitmeyen manisalı nuri'ye ne demeli? meğer nuri, iki yıl evvel rahmetli olmuş da haberi yok. işten atarlar diye patrona öldüğünü bile belli etmiyor.
geçen aynı bantta döndürüyoruz rotatifleri, bobinleri. burnuma bi koku geldi nuri'den. "yahuu nuri sen ölmüşsün be abi. ağlayanın ben olayım" dedim. "çaktırma birader! bu kapitalizm insanın ölüsünü de çalıştırıyor. ee benim de işime geliyor azıcık. ev kirası, gaz, elektirik, ödemeler, çocuklar derken çalışmam lazım. sakın öldüğümü söyleme! bu almanlar ölü ölü gömer beni valla. bu arada benim iddia kuponum ne oldu? real madrit'e deplasmanda mağlubiyet vermiştim"
not: ilgili ve bilgili okurlarımıza duyurayım; youtube'ye `stand up 111.AVI` yazıp kısa bir videoma ulaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder