Ardeşen Engelliler Derneği’nin gecesinde dernek kurucuları ve gönüllüleri yaptıklarını slayt gösterisiyle anlatırken içimi inanılmaz bir suçluluk duygusu kapladı.
Bir şeyler yapmamış / yapamamış olmanın ezikliği...
Oysa, Laz Marks oyununun böyle etkinliklere ücretsiz katılabileceğini söyleyebilir, engelli kardeşlerimize kitap temin edecek bir organizasyonda görev alabilirdim.
Suçluluk duygusunu pek sevmeyiz, insanın içini acıtır.
Utanma da öyle... Utanacak duruma düşmek istemeyiz.
Bunlara empatiyi de ekleyebiliriz.
Yüktür bu duygular, insanı kısıtlar... Her kafana esen şeyi yaptırmaz; başkasını da hesaba katmanı emreder.
Şöyle bir düşündüm, sevdiğimiz duygular ne? Kibir, gurur, bencillik, sonsuz özgüven vs...
Gırtlağımıza kadar dolu olduğumuz ve aslında hayatımızı çekilmez kılan duygular.
Bu duyguların hiç biriyle yanındakinin, bir başkasının hayatını kolaylaştıramazsın.
Suçluluk ve utanma duygusu öyle mi?
Hala insan olduğumuzun bir güvencesi, sigortası...
Kapitalizmin, ruhlarımıza her gün yaptığı intihar saldırılarına karşı bir panzehir adeta...
En azından yediğin bir haltla, arkasından da olsa bir hesaplaşmaya girebiliyorsun.
Bu hesaplaşmalar bir süre sonra o yanlışları yapmamana, keşkeleri azaltmana yol açabilir.
Hiçbir donanımı olmayan ama özgüven fıçısı gibi gezinen kibirli, bencil denyolara bakınca, birden suçluluk ve utanma duygusu gözüme güzel göründü. Canlarım benim... (O kadar da değil...)
:) Çok güzel özetlemişsiniz durumu.
YanıtlaSil