10 Nisan 2010 Cumartesi

Şenol Güneş'ten özür diliyorum

(O parmaklar açılıp zafer işareti olacak)
Yenildiğimiz Kayserispor maçından sonra yazacaktım ama zamanım olmadı, Beşiktaş maçından sonra yazmak da anlamlı. Anlamlı çünkü skor üzerine yazmıyorum; yendiğimiz bir maçtan sonra övmek istemiyordum.
Hangi takımla oynarsak oynayalım sahaya neredeyse 6 hücumcu ile çıkarak niyetini belli ediyor. Saldıracağız, hücum edeceğiz, gol arayacağız... Bir Trabzonsporlu olarak 5 aydır şu sözcükleri unuttum; oyunu kontrol etmek, geriye yaslanmak, rölantiye almak, defans yapmak, oyunu geride kabullenmek, rakibi kilitlemek vs. vs... Kakalak futbolun olmazsa olmaz kuralları bizim için geçerli değil artık.
Kiminle oynarsak oynayalım o takımı bile oynattırıyoruz, o haftanın en zevkli, en keyifli maçı bizim maç oluyor.
Ha, yeniyoruz yeniliyoruz... Ki bana kalırsa Kayserispor'u, 3-0 yendiğimiz Manisaspor'dan daha çok ezdik ama yenildik...
Benim gözümde denge ve kontrol futbolunun piri Mourinho'dan bile daha önemli ve başarılıdır Güneş. Onu, Guardiola ve Wenger'in safında görüyorum.
95-96 sezonunda sahamızda 2-1 yenildiğimiz Fenerbahçe maçından sonra bir çok muhabbette, "Ne demeye Fener'i yenerek şampiyon olmaya çalışıyorsun. Beraberlik bile bize yetiyordu nasılolsa. Niye saldırıyorsun, defansta kal işte." diye konuşup Şenol Güneş'i eleştirenlere hak vermiştim.
Özür dilemek erdemdir, (yaşam biçimi haline getirmemek lazım tabi) şimdi çocukluğumun kahramanı Şenol Güneş'ten özür diliyorum.
Eğer kulüpte birazcık etkim olsaydı Güneş'le hemen 10 yıllık bir sözleşme imzalardım. Ve eklerdim; bütün final maçlarında yine saldır, yine yenerek şampiyon olmaya çalış. Belki yine kaybedebiliriz, olsun, dert etme. Trabzonspor iyi bir film, iyi bir konser ve iyi bir yemek gibi damağımızda tat bıraksın, maçlarımızı Barcelona maçları gibi ağzımızın suyu akarak bekleyelim yeter.
Gerisi teferruat.
Üst mü olur, bire kaç verir onu iddaacılar düşünsün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder